27 Kasım 2013 Çarşamba

EXPO duası / Feyzi Hepşenkal / Milliyet Ege / 27 Kasım 2013


EXPO duası

Tam beş gün eksiği ile iki yıl öncesiydi.
O gün yazdığım gibi:
“22 Kasım, İzmir’in hayali olan EXPO için Paris’te olma vaktiydi.”
Tıpkı bugün gibi!
Yukarıdaki cümlenin devamı ise şuydu:
“Tam da keyifler yerindeyken, yeni bir gözaltı dalgasının İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne çarpmasıyla Eyfel Kulesi’nin sallanması bir oldu. Aziz Kocaoğlu soluğu havaalanında alıp, İzmir’e uçtu.”
2020 macerası işte böyle buruk ve kırık başladı.
Sonra…
20 Nisan 2012 meselâ.

* * *

Yazmışım:
“İzmir’i anlatacağız ya... İzmir’i tanıtacağız ya... Nasıl olacak bunlar?
Veya...
2020 yılında EXPO’ya ev sahipliği yapmak isteyen İzmir’i  ‘görmek’ isteyen bir Japon, bir Meksikalı ya da bir Kenyalı; buraya gelme imkânı yoksa eğer, ne yapar?
Her iki sorunun da ilk cevabı, aynı:
http://www.expoizmir.org.tr/
EXPO 2020 İzmir’in resmi sitesinde,  merak edilen her konuda, göz kamaştıran bir parlaklık yansımalı bilgisayar ekranlarına.
Peki.
Yansıyor mu?
Keşke ‘evet’ diyebilsem.”
Bugün “oylama” günü.
İzmir’in resmi internet sitesinde değişen hiçbir şey yok.
Yine ruhsuz.
Yine cansız.
Yine heyecansız.

* * *

EXPO hakkında yazdığım 90 civarındaki yazıdan biri daha, 13 Ağustos 2012 tarihli:
“Bir Okyanusya ülkesi olan Palau’nun nüfusu 25 bin.
Güney Pasifik’te bulunan ve 21 kilometrekarelik yüzölçümü ile dünyanın en küçük ada ülkesi Nauru Cumhuriyeti’nin 9,322 vatandaşı bulunuyor.
Bu durumda 50 bin kişiyi temsil eden bizim Bostanlı Mahallesi’nin Muhtarı Mehmet Türker, Palau’da olsa; ya cumhurbaşkanı olurdu ya da kral!”
Sahi…
İzmir’in kaderini belirleyecek oylardan birinin sahibi olan Palau bugün kimi destekleyecek, bilen var mı acaba?

* * *

Bir muhabbettir, sürdü gitti. EXPO sürecini yöneten ve yürüten zevata ne zaman “Ne yapıyorsunuz?” diye sorduysak, “Biz gizli çalışıyoruz” benzeri, bir tuhaf cevap geldi.
Biliyorum.
Allah çalışan kullarını sever.
O arkadaşlar dedikleri gibi “gizli mizli” gerçekten çalıştılarsa, ödülünü bugün alacaklardır mutlaka.
Ve bizleri şaşırtıp, sevinçten havaya uçuracaklardır.
Aksi halde, şu saatten sonra yapacak tek şey var; dua etmek:
“Allah’ım, akıl ve izanla, şevk ve cesaretle görevini yapmayanları bağışla ve ne olur onların kifayetsizliği yüzünden, İzmir’i EXPO’dan mahrum bırakma.”


Arap kızı yok artık

Eskidendi o “Yağmur yağıyor seller akıyor / Arap kızı camdan bakıyor” demeler.
Aslında neden öyle dendiği de ayrı ve hüzünlü bir hikâye ama İzmir’de yağmur yağıp, seller aktığında hep bir sıkıntı çöküyor yüreklere.
Çünkü akıllara 1995 yılının Kasım ayı ve yitip giden 70’e yakın can geliyor önce.
Yine de caddelerin, alt geçitlerin, metro istasyonların su altında kalması hoş değil elbette.
Bunun ne kadarı önlenebilir, ne kadarı önlenemez; bilgim ve dolayısıyla fikrim yok.
Bildiğim ise şu ki, çok istenirse benzer sıkıntıları en aza indirmenin mutlaka çareleri var.
Diğer yanda, siyaseten “suyun suyunu çıkarma çabalarına” gülüp, geçin.
Zor zamanlarda böyle eğlencelik muhabbetler epey işe yarıyor, biraz olsun efkârımızı dağıtıyor.
Hele Melih Gökçek “hariçten gazel okuduğunda” dinlemesi pek keyifli oluyor!



Tek karelik beterin beteri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder