30 Nisan 2013 Salı

Oleoresin capsicum! / Feyzi Hepşenkal / 1 Mayıs 2013




Oleoresin capsicum!

“Kapsikum“ 20 türden oluşan bir biber cinsi ve haliyle doğal ve de çok güçlü bir acı kaynağı.
Salça ve sos benzeri gıda ürünleri için biçilmiş kaftan.
Kullanın alanı çok geniş aslında.
O kadar ki. . .
“Acı vermesi istenen” her yerde işe yarıyor.
Özellikle de “biber gazı” diye bilinen ve polisin “mütemmim cüzü” haline gelen silahın hammaddesi olur kendisi.
Sıktın mı insanın yüzüne gözüne. . .
“Yandım Allah” çığlığı kaplar ortalığı.
Çoluk çocuk demeden yıkar yere.
Ondan sonra yerde kıvrananın, ister çık üzerine tepin, ister sopayı kır kafasında.
Önceleri fazlasıyla ciddi olaylarda kullanılırdı.
Artık eller fena alıştı, (bağışlayın) yanda eşek osursa, biber gazına davranılıyor hemen.
Öyle ya.
Neme lâzım!

AK Parti’nin adayı. . . / Feyzi Hepşenkal / 1 Mayıs 2013


AK Parti’nin adayı. . .

Muzaffer Ayhan Kara “İzmir’de AKP Sahaya Kimi Sürecek?” diye sormuş yazısının başlığında.
Sonra da Prof. Suat Çağlayan’ın soruya cevap niteliğindeki bir yazısına değinerek “İlknur Denizli olmaz” demiş kısaca.
Olmaz çünkü. . .
“İlknur Denizli seçilirse, Ak Parti bir milletvekili yitirir. Oysa TBMM’de her oy çok değerli” demiş ve eklemiş:
“Ancak, bir bakıma, bir ‘kadın kenti’ olarak nitelenebilecek İzmir’de AKP bir kadın aday gösterirse kimse şaşırmamalı.”
Ardından bir portre çizmiş:
“AKP genel başkan yardımcılarından birisidir. Üstelik 2002 ve 2007’de iki dönem de İzmir’den milletvekili olarak seçilmiştir fakat üçüncü dönem aday gösterilmemiştir. Söz konusu hanımefendi, henüz AKP siyaset sahnesinde değilken 1999’da genel seçimlerle birlikte yapılan yerel seçimlerde ise DYP’nin İzmir-Balçova Belediye Başkan Adayı olmuştur. Yani, belediyeciliğe karşı ilgisi de vardır. ‘Profesör’ unvanlı bir akademisyendir. İzmir’de ayrıca tanınmış bir ‘bilirkişilik’ kariyeri vardır. Erzincan-Kemaliye kökenli olmasına karşın İzmirli sayılacak kadar bütünleşmiştir bu kentle. Başörtüsü takmaz, son derece modern görünümlüdür.”

* * *

Yazıda her şey var, sadece Nükhet Hotar’ın “adı” yok.
Fakat bu kez ben “Nükhet Hotar olmaz” demek zorundayım.
Olmaz çünkü. . .
Nükhet Hanım iki dönem milletvekilliği yaptı ve hâlâ AK Parti Genel Yardımcısı ama katıldığı bazı parti toplantıları dışında kendisinin yüzünü gören yok.
Bu kadar çok sıfatı bir başkası taşısaydı bunca zaman, İzmir’de onu tanımayan kalmazdı.
Nükhet Hanım beni bağışlasın ama böylesine “düşük profilli” birinin, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday gösterileceğine, hiç ihtimal vermiyorum.
AK Parti bu hatayı yapmaz.

* * *

Mesele “kadın aday” ise ve hatta “Profesör” unvanı taşıması da gerekliyse, AK Parti’nin elinde çok daha iyi bir seçenek bulunuyor zaten.
Hem İzmir’in havasıyla, suyuyla gerçek anlamda bütünleşmiş; hem “Prof.” unvanını fazlasıyla hak etmiş; hem ciddi işler başarmış, tuttuğunu koparmış biri o.
Ve o. . .
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde Dekan Yardımcısıydı, Ege Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürüydü, bütün ülkeye örnek olan “mavi kapak” projesinin yaratıcısıydı.
Kısa bir süre önce de, AK Parti İzmir İl Başkanlığı’nın Ar-Ge biriminde “Akademik ve Toplumsal Projelerden Sorumlu Koordinatör” oldu Prof. Nurselen Toygar.
Sorarım:
AK Parti’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı neden olmasın?

En hakiki milli içki: Ayrak! / Feyzi Hepşenkal / 30 Nisan 2013



En hakiki milli içki: Ayrak!

İddia ediyorum, bizim milli içkimiz; rakı da değildir, ayran da.
“En hakiki” milli içkiyi elde etmek için, ikisini karıştırmak gerekir aslında.
Eskiden de öyleydi, şimdi de.
Ayranın içine rakıyı boca eder, afiyetle içersin.
Ve hem zevahiri kurtarır, hem de “iki defa milli” olursun her yudumda!
Oh.
Keyfe bak.
Ağzında anasonun enfes tadı. . .
Burnun altında, ayrandan badem bıyık!

* * *

Gerçi “milli içki” denince, önce rakı veya ayran gelmez akıllara.
Herkes bilir.
Türklerin “milli içkisi” kımızdır.
Nitekim Sayın Başbakan’ın “has danışmanı” Ömer Çelik’in makamda oturduğu Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın internet sitesinde de bu durum vurgulanır.
Örnekse. .
“Oğuz Kağan Destanı” şöyle anlatılır:
“Oğuz ormanda ava çıktığı günlerden birinde göl ortasında bir ağaç gördü. Ağacın kovuğunda gözü gökten daha gök, saçı ırmak gibi dalgalı, inci gibi dişli bir kız oturuyordu. Yeryüzü halkı bu kızın güzelliğini görse dayanamaz ölüyoruz derlerdi. Oğuz bu kıza aşık oldu ve onunla evlendi. Günlerden gecelerden sonra Oğuz’un bu kızdan da üç oğlu oldu. Bu çocuklara Gök, Dağ ve Deniz isimlerini koydular.
Oğuz Kağan büyük bir toy(şenlik) verdi. Kırk masa ve kırk sıra yaptırdı. Çeşit çeşit yemekler, şaraplar, tatlılar, kımızlar yediler ve içtiler.”
Ne var ki. . .
“Kımız” fazla “Türk” bir içki.
Ve terkibinde az miktarda olsa da, alkol var.
Yani.
“İki defa sakıncalı” sayılır, bu devirde vaziyeti!

* * *

Kımızdan vazgeçtik hadi.
Ya şerbet?
O da Osmanlı’nın, “milli” içkisi.
Denir ki:
“Kanuni Sultan Süleyman sıcak bir yaz günü Yeniçeri ortalarını ziyaret ve teftiş ederken, susamış. Ona bir kap içinde soğuk şerbet ikram etmişler. Kanuni de, şerbeti içtikten sonra o tası altınla doldurup geri göndermiş. Ondan sonra her yıl Padişah’a Yeniçeri ortalarından bir şerbet dolu tas gönderilmesi ve bunların altınla doldurulup, iade edilmesi gelenek haline gelmiş.”
Şerbetin çeşidi de bol.
Gül şerbeti, koruk şerbeti, meyankökü şerbeti, böğürtlen şerbeti, naneli limon şerbeti, ayva şerbeti, portakal şerbeti, şeftali şerbeti, ballı kavun şerbeti, narlı vişne şerbeti, demirhindi şerbeti, frenk üzümü şerbeti, hardaliye şerbeti, mürver şerbeti. . .
Dahası, doğumdan 40 gün sonra yapılan “lohusa şerbeti” ile ölümden 40 gün sonra yapılan “mevlüt şerbetine” ne demeli; “dini içki” mi?


Tuzağa düştük yine

Gördünüz değil mi, konunun “dayanılmaz çekiciliğine” kapılıp, ben de kalem oynattım; Sayın Başbakan’ın beklentisi doğrultusunda.
Kabul edelim.
Başbakan bu işi iyi biliyor.
Biliyor ki, memleketteki “kahir ekseriyet” ağzına zinhar içki koymuyor.
Hal böyle olunca da, konuyu her açtığında birkaç puanı hanesine yazdırıyor!
Hele muhabbet tatlı olunca, kalem erbabı “akıl tutulması” yaşıyor anında.
Gündem değişiyor.
Can sıkıcı meseleler öteleniyor.
Ve eminim Başbakan kıs kıs gülüp, büyük bir keyifle izliyor yaşanan temaşayı.
Teşbihte hata olmaz.
Bir bakıma onun da yaptığı, “ayrana rakı katmak” işte!


29 Nisan 2013 Pazartesi

Akil’den Akile’ye. . . / Feyzi Hepşenkal / 29 Nisan 2013



Akil’den Akile’ye. . .

Çoğu isim, sözcüğün ardına (e-ye) gibi ekler alınca cinsiyet değiştirir.
Kemal, “Kemale” olur.
Ali, “Aliye” olur örnekse.
Benzer durumdaki bazı isimlerin erkek veya dişisi öne çıkar bazen, öteki pek kullanılmaz.
Yine örnekse. . .
“Akil Bey” fazla yoktur da, “Akile Hanım” çokça vardır.
Akilin anlamı artık herkesin malumu.
Ya Akile, ne demek?
Diyanet İşleri Başkanlığı şöyle açıklıyor:
“Akile, diyet ödemekle mükellef tutulan şahıslar veya topluluğa denir.”
Bu durumda bir temennide bulunmalıyız hemen:
“Allah, akil insanları (akile) olmaktan korusun!”


22 başkan “tam yerinde” doğmuş / Feyzi Hepşenkal / 29 Nisan 2013


22 başkan “tam yerinde” doğmuş

Milletvekilleri neyse de, asıl belediye başkanları, görev yaptıkları yerde, doğmuş (büyümüş ve yaşamış) olmalı.
Bakalım İzmir’e. . . Musa Çam’ın gündeme taşıdığı tartışma çerçevesinde, hangi başkanlar “çakma İzmirli”, hangileri değil?

* * *

Aliağa Belediye Başkanı Ömer Turgut Oğuz, 1942 yılında İstanbul’da doğdu. 
Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya, 1958 yılında İzmir'in Torbalı İlçesi'nde doğdu. 
Bayındır Belediye Başkanı Mehmet Kertiş, 1966 yılında Bayındır ilçesine bağlı Yeşilova köyünde doğdu.
Bayraklı Belediye Başkanı Hasan Karabağ, 1955 yılında Manisa'nın Kula ilçesinde doğdu.
Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, 1970 yılında Bergama'nın Bölcek Kasabası'nda  doğdu.
Beydağ Belediye Başkanı Vasfi Şentürk, 1959 yılında Beydağ’da doğdu.
Bornova Belediye Başkanı Kamil Okyay Sındır, 1962 yılında Bornova'da doğdu.
Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı, 1962 yılında Buca’da doğdu.
Çeşme Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu, 1937 yılında Çeşme’de doğdu.
Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak, 1964 yılında Tokat’ın Zile ilçesinde doğdu.
Dikili Belediye Başkanı “seçilen” Osman Özgüven, 1944 yılında Dikili'de doğdu.
Foça Belediye Başkanı Gökhan Demirağ, 1973 tarihinde Foça'da doğdu.
Gaziemir Belediye Başkanı Halil İbrahim Şenol, 1959 yılında Gaziemir’de doğdu.
Güzelbahçe Belediye Başakanı Mustafa İnce, 1965 yılında Güzelbahçe’de doğdu.
Karabağlar Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm, 1953 yılında doğmuş ama “doğum yeri” özgeçmişinde yazmıyor.
Karaburun Belediye Başkanı Hamza Serdar Yasa, 1957 tarihinde Karaburun’da  doğdu.
Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak, 1955 yılında Malatya'da doğdu. 
Kemalpaşa Belediye Başkanı Rıdvan Karakayalı, 1958 yılında Kemalpaşa’ya bağlı Bağyurdu (Parsa) beldesinde doğdu.
Kınık Belediye Başkanı Süleyman KAYA, 1961 yılında Kınık’ta doğdu.
Kiraz Belediye Başkanı İsmet Korkmaz,  1943 yılında Kiraz’da doğdu.
Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan, 1961 yılında Ankara’da doğdu.
Menderes Belediye Başkanı Ergun Özgün, 1957 yılında Menderes’te doğdu.
Menemen Belediye Başkanı Tahir Şahin, 1959 yılında Menemen’de doğdu.
Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur, 1957 yılında Narlıdere'de doğdu.
Ödemiş Belediye Başkanı Bekir Keskin, 1956’da Ödemiş’te doğdu.
Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, 1959 yılında Ankara'da doğdu. 
Selçuk Belediye Başkanı Hüseyin Vefa Ülgür, 1961 yılında Selçuk’un Şirince Köyü’nde doğdu.
Tire Belediye Başkanı Tayfur Çiçek, 1952 yılında Tire’de doğdu.
Torbalı Belediye Başkanı İsmail Uygur, 1964 yılında Torbalı’da doğdu.
Urla Belediye Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu,  1951 yılında Manisa’da doğdu.

* * *

Durum hiç fena değil doğrusu.
Çünkü İzmir’in 30 ilçesinde görev yapan belediye başkanlarından 22’si “tam yerinde” doğmuş.






27 Nisan 2013 Cumartesi

26 vekilden sadece 6’sı İzmir doğumlu / Feyzi Hepşenkal / 28 Nisan 2013

                                                                        Tek karelik hiza


26 vekilden sadece
6’sı İzmir doğumlu

Meclis kürsüsünde yaşandı “çakma İzmirli” tartışması.
Musa Çam, aslında belediyeleri eleştirirken “İzmir milletvekili olmaktan hicap duyuyorum” diyen, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a “kırmızı kart” niyetine, nüfus cüzdanını göstererek çattı:
“İzmir sizi milletvekili, bakan yaptı. Sizi Konak’ta bıraksak İzmir’in sokağını, mahallesini bulamazsınız. Naldöken’e, Manavkuyu’ya gidemezsiniz. Siz İzmirli değilsiniz, çakma İzmirlisiniz.”
Yıldırım altta kalmadı elbet:
“Bana çakma İzmirli diyenin de gerçekten İzmirli olup olmadığını paylaşmak isterim. Kendisi Erzincanlıdır. Bana kendisinin Erzincanlı olduğunu söyler sürekli. İzmir’de Naldöken’e de giderim, Manavkuyu’ya da giderim ama Sayın Milletvekili Naldöken’e giderken nal toplar benim arkamdan.”

* * *

“İzmirli olmak” için, “İzmir’de doğmak” önemli bir gösterge.
26 İzmir milletvekilinin TBMM kayıtlarındaki künyelerine,  sırayla bakalım öyleyse:
Erdal Aksünger, 8 Ekim 1968'de Erzincan Çayırlı'da doğdu.
Ali Aşlık, 10 Ocak 1964'te Ordu Kumru'da doğdu.
Birgül Ayman Güler, 1 Haziran 1961'de İzmir Bergama'da doğdu. 
Mustafa Balbay, 8 Ağustos 1960'ta Burdur Yeşilova'nın Güney beldesinde doğdu.
Musa Çam, 5 Ekim 1953'te İzmir'de doğdu.
Aytun Çıray, 1 Ocak 1957'de İzmir Bayındır'da doğdu.
Hamza Dağ, 1 Mart 1980'de Manisa Demirci'de doğdu.
İlknur Denizli, 12 Ekim 1964'te İzmir'de doğdu.
Ertuğrul Günay, 1 Ekim 1948'de Ordu'da doğdu. 
Hülya Güven, 13 Aralık 1951'de Isparta'da doğdu. 
İlhan İşbilen, 1 Nisan 1946'da Edirne Uzunköprü'de doğdu.
Erdal Kalkan, 20 Ocak 1946'da Kırklareli İnece'de doğdu.
Mustafa Moroğlu, 20 Kasım 1958'de Denizli Güney'de doğdu. 
Şükran Güldal Mumcu, 20 Eylül 1951'de Denizli'de doğdu. 
Oğuz Oyan, 4 Mart 1947'de İzmir'de doğdu. 
Rıfat Sait, 6 Haziran 1966'da İzmir Buca'da doğdu.
Mehmet Ali Susam, 20 Ocak 1956'da Bursa Orhangazi'de doğdu.
Aydın Şengül, 15 Ekim 1968'de Trabzon Arsin'de doğdu.
Ahmet Kenan Tanrıkulu, 17 Mayıs 1958'de İstanbul'da doğdu. 
Mehmet S. Tekelioğlu, 22 Ekim 1950'de Kayseri'de doğdu. 
Rahmi Aşkın Türeli, 15 Ekim 1963'te Amasya Merzifon'da doğdu. 
Rıza M. Türmen, 17 Haziran 1941'de İstanbul'da doğdu.
Nesrin Ulema, 20 Aralık 1971'de Çankırı'da doğdu.
Oktay Vural, 9 Şubat 1956'da Diyarbakır'da doğdu. 
Binali Yıldırım, 20 Aralık 1955'te Erzincan Refahiye'de doğdu. 
Alaattin Yüksel, 25 Aralık 1950'de Manisa Alaşehir'de doğdu.

* * *

Neymiş manzara?
26 İzmir milletvekilinden 6’sı İzmir’de doğmuş yalnızca.
“İzmirli olmak” ya da “çakma İzmirli olmamak” için “İzmir’de doğmak” yetmez tek başına.
İzmir’i tanımak lâzım.
İzmir’i anlamak lâzım.
İzmir’de yaşamak lâzım.
En önemlisi. . .
“İzmir’i yaşamak” lâzım.
Kim ki, İzmir’i yaşamıyor aklında ve ruhunda, “çakma İzmirli” odur aslında!


İki partiye dikkat

Devlet Bahçeli, bağımsız bir araştırma şirketinin son yaptığı kamuoyu yoklamasında MHP’nin oy oranının, yüzde 21,7 olarak görüldüğünü ve CHP’den bir puan üstte yer aldığını belirterek, “Bundan sonra mücadele AKP ile bizim aramızda olacak” demiş.
O kadarını bilmem.
Fakat MHP’nin oylarında ciddi bir artış olduğunu hissedebiliyorum.
“Bu sefer oyum MHP’ye” diyen epey insan var çevremde.
Yükselişte olan bir parti daha var.
Hele barajı geçebileceğine dair bir işaret görülürse, İşçi Partisi ektiği tohumların hasadını da, verdiği kararlı mücadelenin ödülünü de “bu sefer” alacağa benziyor.
MHP ve İşçi Partisi açısından tek sorun, önümüzdeki seçimlerin “yerel” olması.
Eğer seçimler “genel” olsaydı, bu iki partinin patlaması daha “şiddetli” olurdu.

26 Nisan 2013 Cuma

Seçim geldi, hoş geldi / Feyzi Hepşenkal / 26 Nisan 2013

                                                               Tek karelik bahçe


Seçim geldi, hoş geldi

Her nerede olursa olsun “seçim” önemlidir. Seçim gelip, dayandıysa kapıya; beklenmedik kavga ve kapışmalara, akla gelmeyecek anlaşma ve uzlaşmalara herkes hazır olmalıdır.
Dillere pelesenk olan o söz gibi. . .
Her an, her şey olabilir!
Nitekim oldu da.
İzmir Ticaret Odası’nda seçim sürecinde, ilginç bir şey oldu.
Haberlere “aynen” yansıyan ifade ile. . .
“İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, Işıkkent'teki İzmir Ayakkabıcılar Sitesi'ni ziyaret etti. Site Başkanı Süleyman Özcan, Ege AYSAD Başkanı Erdal Durmaz ve İzmir Ayakkabıcılar Odası Başkanı Tahsin Güzel, İTO'nun 6 Mayıs'taki seçimlerinde Demirtaş'ı başkan olarak görmek istediklerini ifade etti.”
Site Başkanı Süleyman Özcan, Ege AYSAD Başkanı Erdal Durmaz’ı bilmem.
Fakat İzmir Ayakkabıcılar Odası Başkanı Tahsin Güzel’in “desteği” beni şaşırttı.
Çünkü hafızamda bu ikili arasındaki “kanlı bıçaklı” görüntüler vardı.
Biraz yokladım.
Tamam işte.
Örneğin şu yazısında, Tahsin Güzel fena halde saydırmıştı Ekrem Demirtaş’a:

* * *

“Ekrem Demirtaş İzmir Ticaret Odası Meclis Üyeleri'nden kalabalık bir topluluğu İngiltere’ye götürmüş...
Hiç şaşırmadım... Her oda seçimleri öncesi bu filmler izlenir, aynı tezgahlar açılır...
Kimse ‘Ne var canım bunda’ demesin. Ekrem Demirtaş meclis üyelerini babasının parasıyla götürmüyor. Aidatlarını zor şartlarda ödeyen üyelerin paralarıyla götürüyor.
Binlerce İTO üyesi mağdurken ‘bilgi görgü artırma’ masalıyla hovardalık yapılıyor...
En ilginç olanı da İngiltere'ye giden grubun içinde ‘tarikatçılar, cemaatçiler’ çoğunlukta. Halbuki Ekrem Demirtaş güçlü olduğu dönemlerde dindar insanlara selam bile vermezdi. Tarikatçı, cemaatçi ve namazcı gibi söylemlerle dışlardı.
Üyelerin oylarıyla seçilmiş dindar meclis üyelerini kastederek ‘Amerika'dan emir alanlar İTO'yu ele geçirecek’ diye yaygara yapar, meclis üyeliğini bile engellerdi.
Herkes unutur ben unutmam...
Kimse takiyye yapmasın. Dindar insanları da saf ve salak yerine koymasın...”

* * *

İzmir Ticaret Odası seçimlerine iki haftadan az zaman kaldı.
“Az” dediğime bakmayın.
Nasıl “siyasette 24 saat uzun bir süre” ise seçim süreçlerinde de geçerli aynı durum.
Bekleyin hele.
Kim bilir daha ne “beklenmedik kavga ve kapışmalar” ve “akla gelmeyecek anlaşma ve uzlaşmalar” olacak, o gün gelene kadar.


Yapmayana şaşarım

Binanın dış duvarı üzerine önce bir metal iskele kuruluyor. Bunun üzerine PVC kaplama, onun da üzerine polimerden iki kat çuha yerleştiriliyor.
Hepsi o kadar.
İki kat çuhanın arasındaki bitkiler yeşerip, çiçek açınca ortaya muhteşem manzaralar çıkıyor.
Çevreyi ve şehirleri güzelleştirmek bu kadar kolay aslında. Bu, BİR.
Dahası da var.
Uygulanan yöntem sayesinde şehrin “doğal havalandırması” sağlanıyor, İKİ.
Hava kirliliğinin önlenmesine ciddi bir katkıda bulunuluyor, ÜÇ.
Aynı zamanda bina izole ediliyor. Kışın soğuktan, yazın sıcaktan korunuyor, DÖRT.
Millete yeni bir iş alanı yaratılıyor. Etti mi, BEŞ.
Daha ne?

25 Nisan 2013 Perşembe

Atayan, Mehmet Şimşek. . . Atanan, Mehmet Şimşek! / Feyzi Hepşenkal / 25 Nisan 2013

                                                      Tek karelik Nuh'un arabası!


Atayan, Mehmet Şimşek. . .
Atanan, Mehmet Şimşek!

Resmi Gazete’nin 24 Nisan tarihli ve 28627 numaralı sayısı, neredeyse kitap gibi.
Yayınlanan TBMM ve Bakanlar Kurulu kararları, yönetmelikler, tebliğler, ilanlar neyse de, asıl dikkat çeken, atama kararları.
“Devlet Desteklerini İzleme ve Denetleme Kurulu Üyeliklerine;
Ekonomi Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İbrahim ŞENEL ile Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürü hmetGENÇ’in atanmaları, 6015 Sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca uygun görülmüştür” diye, bir başlıyor. . .
Devamı geldikçe, geliyor.
Adalet Bakanlığı, Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı. . .
Derken Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndaki şu önemli atama:
“Açık bulunan 1 inci derece kadrolu ve + 6400 ek göstergeli Et ve Balık Kurumu Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanlığına, İsmail KEMALOĞLUʼnun atanması, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 6 ncı ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddeleri gereğince uygun görülmüştür.”
Atamanın altında, diğerlerinde olduğu gibi Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın imzası var.
Dolayısıyla. . .
Vardır, bir bildikleri!

* * *

Sonra Gümrük ve Ticaret Bakanlığı giriyor devreye.
Mebzul miktarda “Gümrük ve Ticaret Müfettişi” ataması yapmışlar.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı da boş durmamışlar.
Ve asıl furya Maliye Bakanlığı’nda. . .
Burada yapılan diğer atamaların yanında, “Açık bulunan 5 inci derece kadrolu Vergi Müfettişliklerine yapılan yeterlik sınavında başarı gösteren” 170 dolayında atama yapılmış ayrıca.

* * *

Yine ayrıca, ilginç bir başka atama:
“Türk Patent Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyeliğine Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanı Mürsel AliKAPLANʼın atanması, 5000 sayılı Kanunun 5 inci maddesi gereğince uygun görülmüştür.”
Ne alâka anlamadım ama. . .
Hayırlı olsun.
Ve geldik asıl bombaya.
Bu atamanın altında, Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile birlikte ilgili bakan olarak, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de imzası var:
“Açık bulunan 1 inci derece kadrolu ve + 4000 ek göstergeli Sayıştay Savcılığına Personel Genel Müdür Yardımcısı Mehmet ŞİMŞEKʼin atanması, 657 sayılı Kanunun 76 ncı maddesi ile 6085 sayılı Kanunun 18 inci maddesi gereğince uygun görülmüştür.”
Yani. . .
Atayan, Mehmet Şimşek.
Atanan da, Mehmet Şimşek!

24 Nisan 2013 Çarşamba

Ödülün haysiyeti / Feyzi Hepşenkal / 24 Nisan 2013

                     Ron Mueck ve heykeli



Ödülün haysiyeti

Pulitzer Ödülü. . . Akademi (Oscar) Ödülü. . . Nobel Ödülü. . . Grammy Ödülü. . . Emmy Ödülü. . .
Bunlardan birini al da, başıma taç yapayım seni.
Veya Médicis Ödülü. . .  Herkes bilmez ama:
“1970'den bu yana, Médicis Fransız Yazarlar Ödülü (Médicis français) ile Médicis Yabancı Yazarlar Ödülü (prix Médicis étranger) eşzamanlı olarak verilmektedir. Ödülü kazananlar arasında,Philippe SollersHélène CixousGeorges PerecBernard-Henri Lévy gibi ünlü Fransız yazarları; Doris LessingMilan KunderaUmberto EcoPaul Auster ve Orhan Pamuk (2005, Kar) gibi dünyaca ünlü yazarlar vardır.”
Dolayısıyla Orhan Pamuk, Nobel’i almasaydı da, yine başımın tacıydı.
Dünyada çok saygın, çok prestijli, çok önemli ve çok anlamlı daha pek çok ödül var.

* * *

Türkiye’de de var elbet.
Sedat Simavi Ödülü. . . Altın Portakal Ödülü. . . Haldun Taner Öykü Ödülü. . .
TÜBİTAK Bilim Ödülü. . . Sakıp Sabancı Sanat Ödülü. . . Vehbi Koç Ödülü. . . Aydın Doğan Ödülü. . . Kadir Has Ödülü. . . Sabri Ülker Çevre Ödülü. . .
Milliyet’in “Yılın Sporcuları” Ödülü. . . Altın Kelebek Ödülü. . .  İstanbul Film Festivali'nin Altın Lale Ödülü. . . Altın Portakal Ödülü. . .
TÜSİAD ve Türkiye Kalite Derneği’nin ortak girişimi ile verilen Ulusal Kalite Ödülü. . . Bilim ve Ütopya Kooperatifi, Orta Doğu Öğretim Elemanları Derneği ve Elektrik Mühendisleri Odası’nın birlikte verdiği, Serhat Özyar Yılın Genç Bilim İnsanı Ödülü. . .’
Sertel Demokrasi Ödülü. . . Altın Örümcek Web Ödülü. . . Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin, Çağdaş Yaşam Cumhuriyet Ödülü. . . TÜSİAD ve Türkiye Bilişim Vakfı’nın, “e-Türkiye” Ödülü. . .
Türk Tabipleri Birliği tarafından verilen, Nusret Fişek Halk Sağlığı Hizmet Ödülü. .  . Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği’nin 2012 Yılı Empati Ödülü. . .
1905 Galatasaray Yönetici ve İşadamları Derneği’nin, “Galatasaray’da Yılın Sporcusu” Ödülü. . .
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin kentteki tarihi yapıların korunmasını teşvik amacıyla verdiği, Tarihe Saygı Yerel Koruma Ödülü. . .
Elbette Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü.
Ve dahi. . .
Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin, İsmail Dümbüllü Ödülü.

* * *

Kamuoyunda adı bilinen, ağırlığı olan, saygınlığı bulunan kurum, kuruluş, dernek ile vakıflar verdikleri ödüller saymakla bitmez.
Bir de “kerameti kendinden menkul” ve/veya “ateş olsa cirmi kadar yer yakmayacak” bazı tabela dernekleri, “gazete, dergi” namını bedavadan kullanan mikronik oluşumların “yağma Hasan’ın böreği” misali ortalığa saçtığı ödüller bulunuyor.
Onların amacı belli:
“Anlı şanlı birilerine ödül verirsem, üç beş yerde haberi çıkar; bu sayede ben de birkaç kapı açarım.”
Kabahat onlarda değil aslında.
“Ödül” kavramının haysiyetini korumayıp, onlara “maymuncuk” olanlarda!


Egeli başkanlar, sözüm size

Dünyada çok yerde örneği bulunan “açık internet” uygulaması, sanırım Türkiye’de ilk kez gündeme geliyor.
Bu güzel haberi okuyun lütfen.
Özellikle de “Ege’deki bütün belediye başkanları” okusun:
“Proje kapsamında, Bağcılar'daki halka açık alanlar, park ve caddelerde dış ortam ekipmanlarla Wi-Fi güvenli internet erişimi sunulacak. Projenin tamamlanmasıyla birlikte vatandaşlar parklar ve açık alanlar ile sistemin kapsam alanına giren alanlarda İhlas.Net tarafından sağlanan internet hizmetinden ücretsiz yararlanabilecek. Ayrıca, proje ile Bağcılar Belediyesi ile belediye tesisleri arasında internet üzerinde bağlantı kurulacak ve farklı noktalara yerleştirilecek KİOSK'lar aracılığıyla e-belediyecilik hizmeti verilecek.”
Kullanıcıların, yani vatandaşın internet için “bağlantı ücreti” ödemesine hiçbir zaman anlam veremedim zaten.
Hadi bir zamanlar öyleydi.
Fakat bundan sonra ille de birileri para ödeyecekse “internet sayesinde para kazananlar ile halka hizmeti daha kolay ve ucuza götürme şansı bulanlar” vermeli o bedeli.
Neyse.
Bakalım bu kervana, Ege’de “ilk” neresi katılacak?



23 Nisan 2013 Salı

Suikast içinde suikast! / Feyzi Hepşenkal / 23 Nisan 2013

                                                         Tek karelik BUGÜN


Suikast içinde suikast!

Ahmet Özal savcılığa verdiği ifadede “Kartal Demirağ suikastını soruşturan emekli Ankara cumhuriyet savcılarından Uğur Tonik her şeyi biliyor. Sık sık buluşup bilgi paylaşıyorduk. Bana, tehditlerin arttığını, uğradığı silahlı saldırıdan son anda kurtulduğunu söyledi. Failleri biliyordu, sonuca çok yaklaşmıştı ancak ani bir kararla dosyadan el çektiğini açıkladı. Sonradan kızının kaçırıldığı için böyle bir karar aldığını öğrendim. Uğur Tonik hayattadır. İstanbul Beylikdüzü'de ikamet etmektedir. Çağrıldığı takdirde o da bildiklerini anlatacaktır” diyor ya. . .
İlginç bir durum aslında.
Çünkü Uğur Tonik zamanında çok aranmış ve ısrarla ifade vermeye çağrılmıştı.
Dedim ya, durum ilginç.
O zaman bulunamadı!
“O zaman” ne zaman mı?
TBMM’de “Uğur Mumcu suikastını araştırmak için” bir komisyon kurulduğu zaman.

* * *

Kimi tanıkların ifadesinde Uğur Tonik’in de “adı geçmiş” ve 
“durum” Komisyon Raporuna şu cümlelerle geçmişti o zaman:
“Emekli Yargıtay üyesi Uğur Tonik'in belirtilen adresten başka bir adres vererek taşındığı tespit edilmiş, vermiş olduğu yeni adreste yapılan araştırmada orada da oturmadığı ve ev sahibi tarafından da tanınmadığı için tebligat yapılamamış. . .”

* * *

Ahmet Özal “suikastı soruşturan savcı” diyor Uğur Tonik için.
Yanlış.
Rahmetli Özal’a yönelik suikast girişimine ilişkin soruşturmayı, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet savcıları Nusret Demiral, Tevfik Hancılar ve Ülkü Coşkun yaptılar.
Ya Uğur Tonik, bu işin neresindeydi?
Bunun birinci dereceden tanığı olan kişi, 10 yıl Cumhuriyet Savcılığı yapmış, sonra Güneş, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde çalışmış, ardından üniversite hocalığına başlamış ve medyada görev aldığı süreçte, tam da “araştırmacı-soruşturmacı gazeteci” sıfatını hak etmiş biri:
Çetin Yetkin.
“Bab-ı Ali’den Müdafaa-i Hukuka” adlı kitabında, dönemin Emlak Kredi Bankası Genel Müdürü Bülent Şemiler’in, suikastın arkasında olduğundan kuşkulanılan Kemal Horzum’u soruşturmak için banka tarafından kurulacak komisyonda görev almasını; kendisinin de “Bu iş benim boyumu aşar” diyerek, “Yargıtay’dan emekli olan Uğur Tönük’ü Hukuk Danışmanı olarak” önerdiğini ve asıl önemlisi, sonrasındaki “çok ilginç” bağlantı ve gelişmeleri anlatıyor.
Bana göre de, Ahmet Özal “Uğur Tonik konuşsun” demekte, yerden göğe haklı.
O kadar ki, TBMM’de “Uğur Tonik’i Araştırma Komisyonu” dahi kurulmalı!
En azından adının doğrusunu öğreniriz:
Tonik mi, Tönik mi, Tönük mü; hangisi?



“Mustafa Şentop’a bak”

AK Parti Seçim İşlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul milletvekili Mustafa Şentop, şöyle buyurmuş:
“İzmir’de seçmene özel propagandaya gerek yok. Sadece ‘İstanbul, Ankara’ya bak’ desen seçmeni ikna etmek için yeterli. İzmir büyümüş bir kasaba görüntüsü veriyor. Bu CHP’li belediyecilik anlayışının ürünüdür. Onlar park, fuar yaparlar. Belediyeciliğin temel sorunlarını ele almazlar. İzmirlilerden seçimlerde rasyonel değerlendirme yapmasını talep ediyorum.”
Neymiş?
Talep ediyormuş. . .
“Emrin olur” ağam!
Bu mudur yani, AK Parti’nin halka ve İzmir’e bakışı bu mudur?
Öyle olmalı.
Çünkü konuşan muhterem, partinin “seçim işlerinden sorumlu” olan Genel Başkan Yardımcısı.
Mustafa Şentop gibiler var oldukça AK Parti’de, CHP’nin işi kolay.
Zira onların da “Mustafa Şentop’a bak” demeleri, İzmirlileri ikna etmeye yetecektir.

21 Nisan 2013 Pazar

EXPO turu. . . / Feyzi Hepşenkal / 22 Nisan 2013


EXPO turu. . .

Zaman hızla tükeniyor. EXPO 2020 için “kader günü” yaklaşıyor.
Malum.
Türkiye’nin “dış temasları” başta olmak üzere, EXPO’yu kazanma adına ne yapılıyorsa; tüm çalışmalar “gizli” yürütülüyor.
Aynı gizlilik İzmir özelinde de geçerli anlaşılan!
Çünkü şehirde, insanları heyecanlandıracak, tabir yerindeyse “havaya sokacak” en küçük bir kıpırtı dahi yok.
Oysa. . .
Hafta içinde “sarı nokta maceramdaki dördüncü iğne” için masaya yattığımda, göz hekimi Prof. Tansu Erakgün iki ara bir derede anlattı:
“Geçen hafta Dubai’deydim. Herkes EXPO’yu konuşuyordu. Her yerde EXPO ile ilgili bir hareket vardı. Adamlar çok iddialı. İzmir hakkındaki düşüncelerini sordum. Dedikleri şuydu:
-       İzmir’in en ciddi dezavantajı şehrin dünya ile olan havayolu bağlantısı çok zayıf. Dubai öyle mi?”

* * *

Gazeteleri yöneten arkadaşların yerinde olsam, Dubai’de Ayutthaya’da, Sao Paulo’da Yekaterinburg’ta neler olup, bittiğini; yerinde araştırırdım.
Madem EXPO İzmir ve Türkiye için çok önemli, rakiplerimizin durumunu anlamak, İzmir ile aralarındaki farkı saptamak gerekiyor iş işten geçmeden.
O nedenle internette biraz dolaştım.
Söylemeliyim ki, özellikle Dubai ve Yekaterinburg gözümü korkuttu.

* * *

İşte Dubai:
Yedi yıldızlı otellerin cephesinden asılıyorlar EXPO 2020’ye. . .

* * *

İşte Yekaterinburg:
Rusya en tepeden girmiş işe. Putin devrede. . .

* * *

İşte Ayutthaya:
Tayland, Uzakdoğu’nun heybetini ve insan gücünü sokmuş devreye. . 

* * *

İşte Sao Paulo:
Burası “heyecan” bakımından bize benziyor sanki. Ama projesi çok görkemli. . .

* * *

Ve İzmir.
Söze ve resme gerek yok.
Bakın etrafınıza. . .
Ne görüyorsunuz?





Üzgünüm, İzmir Valisi yok! / Feyzi Hepşenkal / 21 Nisan 2013

                                                              Tek karelik Kamala Harris


Üzgünüm, İzmir Valisi yok!

Sheryl Sandberg. 43 yaşında. Feminist hareketin öncülerinden.
Mario Balotelli, İtalya’nın çılgın, siyahi ama yetenekli futbolcusu.
Moncef Marzouki. Tunuslu insan hakları savunucusu, politikacı ve hekim. 2 Aralık 2011’den beri Tunus Cumhurbaşkanı.
David Einhorn. Apple'ın hissedarlarından, Amerikalı “hedge fon” yöneticisi.
Shonda Rhimes. “Grey's Anatomy” adlı TV dizisinin yaratıcısı ve yapımcısı.
LeBron Raymone James. Henüz NBA'de oynamaya başlamadan, Nike firması ile 100 Milyon dolarlık reklam anlaşması yapan, basketbolun efsane ismi.
Kevin Systrom. 13 kişiyle yarattığı Instagram’ı 1 milyar dolarlık piyasa değerine ulaştıran adam.

* * *

James Thomas "Jimmy" Fallon.  Conan O'Brien’dan sonra “Late Night Show”u sunan, oyuncumüzisyen ve talk-show sunucusu.
Kamala Harris. ABD Başkanı Barack Obama, onun için “Çok hoş görünüyor” demişti. Obama haklı. Kaliforniya Başsavcısı Kamala Harris, gerçekten çok hoş.
Park Geun-hye. Babası Park Chung-hee, 1961-1979 yılları arası Güney Kore Cumhurbaşkanlığı yapmıştı. Şimdi o Güney Kore’nin ilk kadın başkanı.
Kim Jong Un. Güney’in olur da Kuzey Kore’nin lideri olmaz mı? Bu da o.
Ve Yair Lapid, İsrail Maliye Bakanı.
Xi Jinping, Çin Cumhurbaşkanı.
Noynoy Aquino, Filipinler Cumhurbaşkanı.
Hassan Sheik Mohamud, Somali Cumhurbaşkanı.
Enrique Peña Nieto, Meksika Devlet Başkanı.
Joyce Banda, Malavi Cumhurbaşkanı.
Yeni Papa Francis.
Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası Başkanı.
Oh-Hyun Kwon, Samsung CEO'su.
Magnus Carlsen, satrancın harika çocuğu.
Bassem Youssef, hiciv yazarı. (Bizim için de bir umut var yani!)
Elbette bir yandan Başbakan Obama, diğer yandan Bayan Obama, öte yandan Başkan Yardımcısı Joe Biden, ardından Başkan Danışmanı Valerie Jarrett ve de CIA Başkanı John Brennan.

* * *

TIME Dergisi’nin bu yıla ilişkin “En Etkili 100 Kişi” listesinde, gözüm İzmir Valisi’ni de aradı.
“Acaba” dedim, Türkiye’deki TIME dergisinden sonra, “gerçek” TIME Dergisi de onu listeye alır mı?
Yok.
Almamış.
İzmir Valisi Cahit Kıraç yok ama meselâ New Mexico Valisi Susana Martinez var.
Ha.
Bir de Fethullah Gülen ile Abdullah Öcalan var.


Başbakan’ın anketi

AK Parti’nin Egeli milletvekilleri huzura çıktıklarında çok heyecanlıydı mutlaka.
Biliniyordu ki, Başbakan her il için anket yaptırmıştı ve gelen heyetlere sonuçları bir bir açıklıyordu.
Yani “takke düşüp, kel görünecekti” biraz da olsa.
Aydın ve Muğla beklendiği gibi, fırçayı yedi.
İzmir ise yarım bardak su misaliydi.
Başbakan’ın elindeki ankete göre, İzmir’de CHP’nin oyu yüzde 43,8; Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun oy oranı da yüzde 42’ydi.
Hiç kimsenin çığlık çığlığa zafer ve sevinç çığlığı atacak hali olmasa da, AK Parti ise yüzde 37,7 ile “umut kazanmıştı” iyice.
Eh.
Az değil.
2011 seçimine göre, “1 puanlık” artış vardı kâğıt üzerinde!

19 Nisan 2013 Cuma

Kaklıç Havaalanı. . . Hadi artık! / Feyzi Hepşenkal / 19 Nisan 2013

                                                                Tek karelik hasret


Kaklıç Havaalanı. . . Hadi artık!

İzmir eski Milletvekili Kemal Anadol’un gündeme getirdiği konu “hayati” ve aktardığı bilgiler de “önemli” olduğu için, gönderdiği mektubu aynen yayınlıyorum.
Gelecek tepkileri de merakla bekliyorum. . .

* * *

Sayın Hepşenkal
Türkiye ve özellikle İzmir sorunlarına duyarlılığınızı yakından bildiğim için İzmir'e ikinci bir havaalanı açılması konusundaki düşüncelerimi dikkatinize sunuyorum.
Bildiğiniz gibi İzmir'in hava ulaşımı 1987 yılına kadar Çiğli Havaalanı’ndan karşılanıyordu. Uzmanların ifadesine göre burası en güvenli hava alanlarından biriydi. Yer seçimindeki isabet, iklim koşulları, rüzgarlar ve hava akımları, çevresinde engebe ve tepe olmaması gibi nedenlerden kaynaklanıyordu. Ancak bu tesis Hava Kuvvetlerine pilot yetiştirmek için eğitim amacıyla da kullanıldığından 2. Ana Jet Üssüne tahsis edilerek sivil trafiğe kapandı. Dönemin Başbakanı Sayın Süleyman Demirel'in özel ilgisiyle hemen yakında bulunan "KAKLIÇ" mevkiinde sivil havaalanı yapımına başlandı. Alt yapısı ve pistler tamamlandı. Ancak 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında askerler buraya da el koydular. Kurulan yeni hükümet de yeni hava alanı için yine yakınında askeri bir hava alanı bulunan Gaziemir mevkiini seçti. Yer seçiminin isabetli olduğu söylenemez. Pilotların "pas geçme" dedikleri yere inmek üzereyken havalanmaya uygun olmadığı, çevresinde fazla yüksek olmasa da tepeler bulunduğu, gelen uçakların Kuşadası açıklarına kadar dolaştığı günümüzde de tartışılıyor. Adnan Menderes Havaalanı olarak 1987 yılında hizmete açılan liman günümüzde de hizmet veriyor. Genişleme çalışmaları yapılmıştır ve yine büyüme faaliyetleri devam ediyor.
Halen TAV tarafından işletilen tesis 8 milyon 230 bin metrekare alan üzerindedir. 13 Eylül 2006 ile 12 Eylül 2007 tarihleri arasındaki bir yıllık sürede 14 bin 217 uçak iniş-kalkış yapmış ve 1 milyon 657 bin yolcu taşınmıştır. Şu anda bu kapasitesinin artırılması çalışmaları sürüyor. Bu tesisler ülkemiz ve İzmir için önemli bir kazanımdır. Ancak ikinci bir hava alanı gereksinimi de sürüyor.

* * *

Şöyle ki:
1-) EXPO 2015 İzmir'de gerçekleşseydi çok zor durumda kalacaktık. Çünkü ilk altı ayda en az otuz milyon yerli ve yabancının ziyaretçinin geleceği tahmin ediliyor. Adnan Menderes Havaalanı ne kadar genişlerse genişlesin bu ihtiyacı karşılaması mümkün değildir.         
2-) Adnan Menderes Havaalanı İzmir metropolüne ve İzmir'in güneyindeki il ve ilçelere hitap etmektedir. Oysa Edremit Körfezi’ndeki yerleşim yerlerinden Manisa'nın Akhisar. Kırkağaç, Soma ilçelerine ve tüm Bakırçay bölgesine kadar uzanan Kuzey Ege'de yaşayan yurttaşlarımız için  KAKLIÇ Havaalanı gerçek ve acil bir ihtiyaçtır.
3-) Karşıyaka'dan başlayarak kuzeye uzanan bölgede nüfus yoğunluğu giderek artmaktadır. PETKİM çok büyük bir yatırım ve genişleme çalışması içindedir. Gediz ve Katip Çelebi Üniversiteleri eğitime başlamışlardır. Binlerce öğrenci ve yüzlerce öğretim üyeleri vardır. Çandarlı'da Avrupa'nın en büyük limanlarından birinin yapımına başlanmıştır. Çiğli Atatürk ve Aliağa Organize Sanayi ve Menemen Serbest Bölgeleri bu alanda faaliyet göstermekteler. Sağlık alanında özel sektör ve kamu hastaneleri her geçen gün bu bölgede yoğunlaşmaktadır.
4-) Kuzey Ege ve Bakırçay Havzası sanayinin dışında çok önemli bir tarım alanıdır.

* * *

Bu amaç ve nedenlerle 25 Eylül 2007 günü İzmir'de basın toplantısı yaparak konuyu kamuoyu ile paylaştım.
14 Aralık 2007 tarihinde Ulaştırma Bakanı tarafından cevaplanmasını isteyerek soru önergesi verdim ve konuyu TBMM gündemine getirdim. Yasal süreler içinde yanıt verilmeyince 14 Şubat 2011 günü bir soru önergesi daha verdim.
TBMM'nin 22 ve 23. dönemlerinde ikinci hava alanına karşı tavır alan AKP iktidarı son seçimlerde durumu tekrar incelerek 35 proje arasına KAKLIÇ Havaalanı’nı da aldı. Ama seçimlerden sonra bu vaat de unutuldu gitti!
KAKLIÇ Havaalanı’nı açmak yeni bir yatırım yapmaktan ve zaman kaybetmekten devleti kurtaracaktır. Milli Savunma ve Ulaştırma Bakanlıkları arasında imzalanacak bir protokol yeterli olacak ve hava alanını sivil trafiğe açılacaktır. Uyum ve iyileştirme çalışmalarından başka masrafı da olmayacaktır.

* * *

Son seçimlerden bu yana hiç bir İzmir Milletvekilinin konuyu TBMM gündemine taşımaması nedeniyle üzgünüm.
Aracılığınla İzmir'in iktidar mensubu milletvekillerini hükümeti 35 proje kapsamındaki KAKLIÇ Havaalanı açılması için göreve davete, muhalefet milletvekillerini de denetime ve konuyu parlamentoya taşımaya çağırıyorum.
Başta Büyükşehir Belediye Başkanımız olmak üzere tüm Belediye Başkanlarını, İl Genel Meclisi Başkan ve üyelerini, muhtarları, meslek odalarını, sivil toplum örgütlerini, Ege, Bakırçay, Kıyı Ege Belediyeler Birliklerini de sorunu izlemeye ve sürekli gündemde tutmaya davet ediyorum.

18 Nisan 2013 Perşembe

Ey özgürlük, neredesin? / Feyzi Hepşenkal / 18 Nisan 2013

                                                     Gün gelir, avcıyı da avlarlar!


Ey özgürlük, neredesin?

Başbakan’ın tavrı zaten malum.
Fazıl Say’a verilen ceza hakkında “Onlarla bizi meşgul etmeyin” diyor.
İnsanın düşüncesini açıklamasından dolayı ceza aldığı bir ülkenin Başbakanı, üstelik bizzat kendisi aynı minareden düştüğü halde bu tavrı alıyorsa. . .
Eyvah.
“Balık baştan kokmuş” demektir ki, özellikle “muhalif” olarak yaftalanmış hiç kimse “ifade özgürlüğü var” diye, gönlünce nutuk atamaz bundan böyle.
Savcıların harekete geçmesi bir işarete bakar.
Adamı ya da kadını “akil” olup, olmadığına bakmasızın tutup; mahkemenin önüne atarlar.
Orası bir arena.
Herkes “gladyatör” değil ki, paçayı kurtarsın!
Oralarda “adamına göre muamele” var.
Kimi için karar verilmiş çoktan.
Eğer kişi hakkında “Buna bir ders vermek lâzım” hükmü verilmişse baştan. . .
Nafiledir ne yapsan!

* * *

Örnekse. . .
Fazıl Say.
Verilen ceza milimetrik hesaplanmış.
İçeri tıkarlarsa tepki büyük olur endişesiyle, tecil sınırının altında tutulmuş karar.
Fakat ardına eklenen cümle mühim:
“Beş yıllık denetimli serbestlik şartı ile. . .”
Yani beş yıl içinde can sıkarsa yine, eski cezası da eklenecek yenisinin üzerine.
Bir nevi, giyotini koymuşlar tepesine.
İlk yanlış hamlesinde, boynuna insin, diye!

* * *

İktidar yanlıları istediğini söyleyebilir memlekette.
Onlara “tam özgürlük” var.
Söv.
Say.
Yağla.
Yıka.
Hepsi serbest.
Hatta böylelerine “akil” sıfatı bile veriliyor “ödül” niyetine!
Aksine davrananlarına ise içecek su, yatacak yer haram.
Ki onlarla. . .
Meşgul olmaya değmez!

* * *

Yine de beterin beteri var.
Başbakan “öyle” diyor da, yardımcısı ne diyor?
Bekir Bozdağ diyor ki:
“Piyanist ve besteci Fazıl Say piyano çaldığı ve sanatını icra ettiği için cezaya çarptırılmadı.”
Hah.
Bir o eksikti.
Ona da bir kulp bululardı gerçi.
Fazıl Say’ın “piyano çalmasını” bir hırsızlık suçu gibi gösterebilirlerdi!


Yeğenden Oran’dan Baskın amcaya. . .

Ekrem Oran’a geçen gün takıldım:
“Aman dikkat et. Baskın amcan yüzünden siyasi hayatın bitecek!”
Ekrem (ki dostları ona Eko der) ciddiye aldı sözümü:
“Benim öyle bir amcam yok. Düğünüme bile davet etmemiştim onu. . .”
Yıllardır Çeşme Belediye Meclis üyesi olan, halen CHP Grup Başkanvekilliği görevini sürdüren ve Çeşme’ye Belediye Başkanı olmak için var gücüyle çalışan Eko, anlaşılan işi daha da sağlama almak istemiş ve bir açıklama yapmış:
“Baskın Amcam İzmir’de doğdu ve İzmir’den uzun yıllar önce ayrıldı. Kendisi İzmir’in yapısını unutmuş. İzmir ve İzmirli hakkında söylediği hiçbir söz bu şehri yansıtmıyor. Baskın Oran’ın babası yani dedemiz Ekrem Oran, İsmet Paşa hükümeti döneminde önce CHP İzmir İl Başkanlığı ve daha sonra iki dönem CHP İzmir Milletvekilliği yapmış koyu bir Kemalisttir. Amcamın, İzmir’de yaptığı açıklamalarla rahmetli dedemizin kemiklerini sızlattığını düşünüyorum.”