İzmirli başkanın striptizci
kızı!
Doğan Uluç’un “Kupa
Kızı” adlı kitabını okuyorum hızla.
Aman ne hikâyeler,
ne ilginç şeyler.
Çoğu eskilere,
1960’lı yıllara ait, sekiz sayfalık Hürriyet Gazetesi’nin manşetine çıkmış
haberler.
Ve kitaptaki bir
bölümün başlığı:
“İzmir Belediye
Başkanı’nın striptizci kızı beni evine hapsetti.”
Hayda.
O da ne?
* * *
Doğan Uluç dönemin
“hızlı ve acar” muhabiri.
İstanbul’da “Beyoğlu
muhabirliği” yaptıktan sonra, Hürriyet adına Londra’ya gidiyor.
Orada epey
çalışıyor.
Ardından aynı
gazetenin New York-BM Büro Şefi olarak ABD’ye yerleşiyor. Ve halen Hürriyet’te
köşe yazıyor.
* * *
İşte Londra
günlerinden birinde, İzmir eski Belediye Başkanlarından Faruk Tunca’nın kızı
Leyla Tunca’nın bir gece kulübünde striptiz yaptığını öğrenip, randevu alarak
evinde ziyaret ediyor.
Orada başından
geçenler ilginç.
Ama işin magazin
faslı bir yana, kitaptaki anlatımda bazı maddi hatalar dikkatimi çekti.
Öncelikle istedim
ki, kitabın yeniden basımı yapılırsa, üstadımız Doğan Uluç bunları düzeltsin.
Örnekse, Uluç diyor
ki:
“Sene 1965, kışın
ilk ayı, Londra’ya geleli altı ay olmuş…
… Üzerine balıklama
atlanacak bir iş bu. Zihnimde bir değerlendirme yapıyorum, rahat birinci
sayfaya girer. Faruk Tunca İzmir Belediye Başkanı. Gazetelerde sürekli beyanatları
çıkan popüler başkanı Türkiye’de tanımayan yok…
… İki yıl önce, on
sekiz yaşındayken gelmiş İngiltere’ye. İzmir’de Amerikan Koleji’nde okumuş.
Özgür bir yaşam sürmek istiyormuş. Babası ünlü bir yönetici olduğu için toplum
baskısı altında yaşıyormuş...”
Yine diyor ki Uluç:
“Avrupa Güzeli
Günseli Başar’la evli, İzmir’in saygın Belediye Başkanı babası Faruk Tunca ne
diyor bu duruma?
- Bugüne kadar haberi olmadı. Hürriyet’te
yayımlanınca öğrenecek…”
* * *
Maddi hata,
demiştim.
1965 yılında, İzmir
Belediye Başkanı, rahmetli Osman Kibar’dı. Bu bir.
Faruk Tunca
1957-1960 yılları arasında, İzmir Belediye Başkanlığı yapmıştı. Bu iki.
Günseli Başar, 27
Mayıs ihtilali sonrasında yaklaşık 3 yıl yakın hapis yatan Faruk Tunca’dan,
tahliye olmasının ardından boşandı. Bu da üç.
Dolayısıyla…
1965 yılında ne
belediye başkanlığı kalmıştı Faruk Tunca’nın, ne de evliliği.
* * *
Diğer yandan, Leyla
Tunca’nın yaşantısı, gerçekten büyük bir üzüntü kaynağıydı Faruk Tunca için.
Nitekim bir gazete
kupürü geçti elime.
Siz de görüyorsunuz
işte…
* * *
Ve Günseli Başar’la
evliliği… Nedim Atilla Akşam Gazetesi’nde gayet güzel anlatmış bu evliliği:
“1956’da yapılan
yerel seçimi, İzmir’de, genç mimar Faruk Tunca kazanmıştı. Yakışıklı bir mimar
olmanın ötesinde, yakın çevresinde çapkınlığıyla da tanınan bir gençti. Uzun
süredir bekâr hayatı yaşayan Başkan’ın ilgisini, bir süre sonra Avrupa Güzeli
Başar da çekti. Yaşadığı tatsız evlilik deneyiminden sonra üzgün ve mahzun bir
halde, günlerini annesiyle geçirmekte olan Günseli Başar’ı ikna etmesi pek zor
olmadı. 1958 yılının 17 Mart günü, çok sade bir törenle nikâhları
kıyıldı. Kraliçe artık İzmir’in geliniydi… Günseli Başar, Tunca Ailesi’nin
Birinci Kordon’da bulunan ‘Sakız’ tipi yalısına yerleşti, eşiyle birlikte... ”
(Yine bir düzeltme
yapayım, yerel seçim 1955 yılındaydı. Ama o zaman belediye başkanları çift
dereceli yöntemle, yani belediye meclisi içinden seçiliyordu. Nitekim seçimin
ardından önce Enver Dündar Başar seçildi. 1957 yılında milletvekili olunca da,
yerine Faruk Tunca geldi.)
* * *
Kordon’daki yalıyı
bilmem ama şimdi Karşıyaka Kaymakamlığı ve diğer devlet dairelerinin bulunduğu
alan var ya…
Eskiden Hayal ve
Beyazıt açık hava sinemaları vardı orada. İstasyon tarafına gelirken de üç-beş
ev sıralıydı yanında.
Herhalde babam
göstermişti o evlerden birini:
“Burası Faruk
Tunca’nın evi…”
* * *
Sonra ne oldu, diye
“ayaklı İzmir tarihi” Sancar Maruflu’yu aradım.
İki önemli anekdot
aktardı:
“Faruk Tunca ile
Günseli Başar, 27 Mayıs ihtilali olduğunda boşanmak üzereydiler. Fakat Günseli
Hanım çok onurlu bir kadındı ‘Kocam cezaevindeyken boşanmak bana yakışmaz’ dedi
ve Faruk beyin çıkışını bekledi.”
“Yıllar önce
ayrılmış olmalarına rağmen Faruk Tunca’nın vefatından önce kendisine Günseli
Başar baktı. Son nefesini verirken de, yanında o vardı.”
Ne diyelim, bugünün
de kısmetinde böyle bölük pörçük hikâyeler varmış…