Kimine “yaşa” kimine “öl”…
Yapı denetiminin
kurumsallaşma süreci 17 Ağustos depreminden sonra başladı.
Uygulamanın “ne
kadar yararlı” veya “ne kadar eksik ve yanlış” yapıldığını saptamak için,
bugüne kadar “fiili bir durum” yani “büyük bir deprem” yaşanmadı!
Dikkat…
1-
Uygulama
“yararsız” demiyorum.
2-
Dilerim
o “fiili durum” hiç yaşanmaz!
Ama kesin olan,
şehirlerin birer ikişer yapı denetim uygulaması içine alınmasıyla “yeni bir iş
alanı” ortaya çıktı.
Mantar gibi üreyen
yapı denetim şirketleri, pastadan pay kapmak için amansız bir rekabete girişti
sonuçta.
Yasa ve
yönetmeliklerle belirlenen tarifeler üzerinden yüzde 50’yi aşan oranlarda
indirimler yapmak, şirketler arasındaki rekabetin vazgeçilmez silahı haline
geldi.
Örnekse…
İnşaat sahibi, yapı
denetimi için önce 100 bin lira ödüyor ama 50 bin lirasını sonra geriye alıyor.
İşini “hakkıyla”
yapanlar, çarkın bu şekilde dönmesinden elbette muzdarip.
Ne çare ki, ekmek
aslanın ağzında.
* * *
Düzeni sağlamak ve
denetlemekle yükümlü kurumların üstlendikleri görevi yerine getirip,
getirmediği ise yine er geç yaşanacak bir “fiili durum” sonrasında ortaya
çıkacak.
İşte o zaman,
projeler üzerine atılan imzaların gerçekliği de anlaşılacak.
Fakat iş işten
geçtikten sonra, istersen hesabın en dehşetlisini sor, neye yarar?
* * *
Uygulamanın
“alengirli” yönleri bir yana, gayet açık seçik olan tuhaf ve trajik boyutları
da var.
Varsayalım sahip
olduğunuz arsaya, toplam inşaat alanı 200 metre karenin altına kalan bir ev
yapıyorsunuz.
Ve sizin gibi
onlarca, yüzlerce kişi de benzer evler yapıyor çevrenizde.
Bu durumda hiç
kimse, bir yapı denetim şirketine gitmek zorunda değil.
Yine varsayalım.
Üç tane, beş tane,
yüz tane veya bin tane aynı ölçekteki ev; bağımsız arsalar yerine, “tek ve
ortak tapu” üzerinde inşa ediliyor.
Bu durumda bir yapı
denetim şirketiyle anlaşılması şart.
Garip değil mi?
Evler aynı ama
uygulama farklı.
Eğer yapı denetim
uygulaması “insanların can ve mal güvenliği korumak” için yaşama geçirildiyse…
Kâğıt üzerindeki
birkaç kelime nedeniyle, insanların kimine “öl” kimine “yaşa” nasıl denir?
Ve bu garabet,
yıllar yılı nasıl olur da düzeltilmez?
Dedim ki…
Hamas bile
"Mısır'da taraf olmayacağız" diyor.
Şu dünyanın işine
bak!
* * *
İşgal ettiği makamın
hakkını vermekten yoksun her kişi, eleştirilmeyi hak eder.
O işi yapamıyorsan
veya yapman engelleniyorsa...
BIRAK.
* * *
Mazlum her yerde
mazlum.
Rezil her yerde
rezil...
* * *
Gezi olayları,
çadırların yakılmasıyla alevlenmişti.
Çadırları yakanlar
Topbaş'ın adamlarıydı.
Yine görev
başındalar!
* * *
Hangi kirli taşı
kaldırsan, altından Suudi Arabistan çıkıyor.
* * *
Mesele 17 Ağustos'u,
17 Ağustos'ta değil; her gün hatırlamak...
Tek karelik domates
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder