Kısaca… 1 numara…
Türkiye, çocuklu
ailelerin tatil için tercih ettiği ilk ülke olmuş.
Haberi okuyunca
“eyvah” dedim.
Çünkü iki buçuk ay
önce yazmam gereken şeydi bu konu.
Çünkü gözümle
görmüştüm, çocuklu ailelerin “neden Türkiye’yi” tercih ettiğini!
Hamdi Türkmen “özel
bir rica” bulunmuştu.
Onu kırmam mümkün
mü?
Asla.
Ben de o ricanın
icabı, Kuşadası’na gitmiştim Mayıs ayının son günü.
Mesele şuydu ki, Aqua
Fantasy Oteli’nde düzenlenen “Miss Model of the Turkey” yarışmasında jüri
üyeliği yapacaktım.
Anlaşılan
“birilerinin” nazarı değdi!
Zira gözüm
podyumdaydı ama aklım İstanbul ile İzmir’deydi ve o gün tarihe “Gezi
olaylarının başladığı gün” olarak geçecekti.
İşte bu yüzden, ne
yarışmaya, ne de Aqua Fantasy Oteli hakkındaki izlenimlerime dair tek satır
yazma fırsatım olmadı bugüne kadar.
* * *
Aqua Fantasy 890
odalı, 3 bin yatağı ile de Türkiye’deki “en çok yatağa sahip” bir dev tesis.
1.000 kişi görev
yapıyor.
200 dönümlük bir
alan üzerine kurulu.
Konuklarının yüzde
90’ı yabancı.
Yabancıların yüzde
80’ini İngiliz ve Hollandalılar oluşturuluyor.
World Otel ve Clup
Otel adıyla iki ayrı bölümden oluşuyor.
“Her şey dahil”
sistemiyle çalışıyor.
Biner kişi
kapasiteli iki ana restoranı ve 5 özel restoranı var.
Çocuklu aileler için
“kreşler” yapılmış. Eğitmenler ağırlıklı olarak gelen turistlerin kendi
ülkelerinden seçilmiş.
Her köşesinde ayrı
bir hareket merkezi yaratılmış.
Bir de “sakin
havuzu” bulunuyor, gürültüden uzak, kafa dinlemek isteyenler için.
Tahmin edileceği
gibi o havuza çocukların girmesi yasak.
* * *
Su Parkı için ne
dense az.
Çok ayrı, çok
renkli, çok başka bir dünya.
Otel konuklarının
yanı sıra dışarıdan gelenlere de açık. Zaten buraya “özel turlar” düzenleniyor
her gün.
Şaka değil.
5 bin kişi su ile
oynaşabiliyor aynı anda.
Şöyle bir
dolaşmıştım 31 Mayıs’ta orayı.
Yalan yok.
Aklım orada kaldı.
Çocuklar gibi
eğlenmek benim de hakkım değil mi yani?
Öyle bir çam devirdim ki…
“Miss Model of the
Turkey” yarışmasının yapılacağı amfi tiyatroya geldiğimde, ortalık loştu.
Aaaa.
Bir de baktım, ünlü
kurukahveci Küçük Avcı’nın son kuşak temsilcisi, 50 yıllık arkadaşım Osman
Avcı.
“Ne arıyorsun sen
burada?” deyip, başladım kollarından sarsmaya.
“Epey de yanmışsın”
deyip, başladım yanaklarını sıkmaya.
Davranışımda “bana
göre” bir tuhaflık yok.
Osman Avcı can
kardeşim.
Yaptıklarıma ses
çıkarmıyor zaten hatta gülümsüyor ama biraz tuhaf sanki.
Neden sonra “Ben
Osman değilim” demez mi!
Hoppala.
İnsan insana benzer
de, bu kadar mı benzer?
Ya kimsin arkadaş?
“Ben” dedi:
“Buranın Genel
Müdürüyüm!”
Anaaaa. İşe bak. Sen
kalk Osman Avcı niyetine Haluk Alay’ı hırpala.
Ama sen söyle Osman
Avcı, haksız mıyım, bu sen değil misin?
Tek karelik benzerlik!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder