21 Haziran 2013 Cuma

Gerçeği öğrenme zamanı / Feyzi Hepşenkal / Milleiyet Ege / 21 Haziran 2013

Gerçeği öğrenme zamanı



“Kes yapıştır” yapmayı hiç sevmesem de, bugün Ayşe Arman’ın söyleşisini kesip, köşeme yapıştıracağım.
Zira her kafadan bir sesin çıktığı, bilgiye hasret insanların bizzat en tepedekiler tarafın kirletildiği bu süreçte; yaşanan gerçeklerin herkes tarafından öğrenilmesi, her zamankinden çok önem taşıyor.
Neyse… İşte o söyleşi:
“- Adın?
- Efekan.
http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=20539039
- Yaşın?
- 23.
- Eğitimin?
- İmam hatip mezunuyum. İşletme okudum. Aynı zamanda ilk yardım eğitimi aldım. Pek çok sağlık kuruluşunda çalıştım.
- Sen bu eyleme nasıl, ne zaman dahil oldun?
- Başından beri içindeyim. Gönüllü sağlık elemanı olarak.
- Bu cumartesi nelere tanık oldun?
- Korkunç şeylere. Bir kere, müdahale olmayacağı söylendiği için herkes şenlik havasındaydı. Taksim Dayanışma, hükümetle iletişim halindeydi, tek çadıra indiriliyordu, artık yavaş yavaş her şey tatlıya bağlanıyordu. Ya da biz öyle zannediyorduk. Yoksa insanlar, salak mı çocuklarını getirsinler oraya. Birden gaz bombaları atılmaya başladı. Nasıl bir izdiham anlatamam. Biz, en azından revirlere saldırılmayacak zannediyorduk. Savaşta bile yapılmaz çünkü. Ama yaptılar.
- Gaz bombaları revirlere isabet edince n’aptınız?
- Alabildiğimiz kadar tıbbi malzemeyi aldık, Divan Oteli’ne yöneldik.
- Divan’a gidince peki...
- Orası da feciydi. Otelin önünde bir gencin ensesine fişek saplandığını gördük. Etrafındakiler yardımcı olmak için ensesindeki fişeği çıkardı. Ama tabii çıkarınca, bu defa birdenbire kan boşandı. Gazlı bezlerimiz yetmedi. Tişörtlerimizi çıkardık, tampon yapmaya başladık. Onu hemen Divan revirine taşıdık. Buradan, bir kere daha o otele teşekkür etmek istiyorum. Başbakan kızıyor ama gerçekten büyük insanlık yaptılar. Otelin altındaki otoparkı revir olarak kullanmamıza izin verdiler. Bir taraftan da, fişek isabet edenleri sedyelere yatırıp revire getirmeye çalıştık. Yaralıyı sedyeye yatırıyorsun, bir fişek daha isabet ediyor, sedye yere düşüyor. Sağlık görevlilerinden de yaralananlar oldu. Herkes dört bir yana dağılıyor, herkes birbirine çarpıyor, inanılmaz bir panik hali. Oradaki revire de fişek atıldı...
- O zaman n’aptınız?
- Reviri taşımak zorunda kaldık, bu sefer Hilton’a gittik...
- Kaç doktor vardı?
- Tam rakam bilmiyorum. Tıp öğrencileri, gönüllü doktorlar, aile hekimleri. Mesaisi bitiyor, direkt revire desteğe, yardıma geliyor. Gönüllü hemşire arkadaşlarımız da vardı. 
- Bu arada polise saldıranlar da oldu..
- Elbette. Doğruya doğru, taş atanlar vardı. Tabii o zaman işler daha da karışıyor. Ama çok açık ki, mağdur olan bizlerdik.
- Polis Hilton’a girdi mi?
- İlk başta girmedi. İçerideki durum içler acısıydı. Acil durumdakileri ambulanslara taşıdık. Polis, otelin girişindeydi. Bu kadar büyük bir şiddet uygulanınca, kalabalıkları durdurmak da mümkün olmuyor, onlar da taş attı, polis yine biber gazı sıktı. Bu sefer kim var kim yok, herkes otelin içine girdi. Ezilenler oldu, düşenler oldu. Polis de girdi. O arada bir düğün de vardı. İnanılmazdı yaşananlar. O davetlilerin paniği filan korkunçtu.
- Hilton’dan sonra...
- Sabaha karşı, birkaç doktor arkadaşla oradan ayrıldık. Çünkü ‘Kurtuluş’a acil tıbbi yardım gerekiyor’ dendi. İnsanlar cumartesi gecesi her şey yaşandı bitti zannedebilir, hayır en sert çatışmalar ertesi gün Kurtuluş’ta yaşandı. Orada bir internet cafeyi revire çevirdik.
- Siz yaralıları hastaneye götürdükten sonra haber alabiliyor musunuz?
- Hayır, mesela o ensesinden fişek çıkarılan arkadaşa ne oldu bilmiyorum. Konuşamadığımız, görüşemediğimiz hocalar var, onlar da nerede şu anda bilmiyorum.
- Kurtuluş’ta daha sert çatışmalar yaşandı dedin...
- Evet, en azından ben en büyük yaralanmalara orada tanık oldum. Gaz fişeği bir gencin gözüne saplanmıştı. Gözü resmen dışarı çıkmıştı. Tamam, ilk yardım eğitimi aldık ama neticede doktor değiliz. Biz sadece ilk müdahaleyi yapabiliyoruz o kadar, o da elimizden geldiğince. Gaz direkman gözüne enjekte olduğu için can çekişiyordu. Onu revire taşıdık. Durumu ağırdı. Kalbi durup durup çalışıyordu. Ambulans çağırdık, gelmedi. Derken bir araba bulduk, iki hemşire arkadaşımız onu apar topar hastaneye götürdü.
- Sonra ne oldu?
- Bu sefer halk tepki gösterdi. ‘Orası revir, oraya niye saldırıyorsunuz?’ diye, apartmanlardan anneler, babalar indiler, polise müdahale ettiler. Yaralıları dışarı taşıdık. Reviri de bir alt sokağa... Birileri dükkânını açtı, ‘Burayı kullanın!’ dedi. İnsanların o arbede içinde dayanışması, yardımlaşması inanılır gibi değil. Ve bir kere daha gördüm ki, bu ülkede gerçekten çok iyi insanlar da yaşıyor.
http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=20539041




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder