Akay ile Engin’e, sevgi ve
saygıyla…
12 Eylül 1980
öncesinde gayet iddialı biçimde siyaset yapmış biriyim.
Henüz 21
yaşındayken, Adalet Partisi İzmir İl Yönetim Kurulu’na seçildim. Darbeye kadar
da görevimi sürdürdüm ve sonrasında beş yıl siyasi yasakla cezalandırıldım.
Yani…
Politikayı da,
politikacıyı da, askeri de, darbeyi de iyi bilirim!
Yine yani…
Siyasette kim
samimi, kim ciddi?
Anlayabilirim.
İki örnek vereyim
hemen…
* * *
AKP İzmir İl Başkanı
Ömer Cihat Akay diyor ki:
“Yerel seçimde
adaylıkla ilgili bir talebim olmadı, olmayacak. Özellikle adımın geçtiği
Karabağlar’dan aday adayı değilim. Ancak Genel Merkez, benden Karabağlar
Belediye Başkan adayı olmamı isterse görevden kaçmam. Emir demiri keser.
İzmir’in en büyük ilçesine başkanlık yapmaktan şeref duyarım.”
Yapma Başkan.
Yapma.
Belli, isteklisin
Karabağlar’a.
Gönlünde yatan aslan
kükrüyor, sesi duyuluyor, bastırmaya çalışsan da…
Ve sahi, neden
olmasın; Karabağlar’a belediye başkan adayı niçin olmayasın?
Vallahi de yakışır.
Billahi de yakışır.
* * *
Bak CHP İzmir İl
Başkanı Ali Engin’e.
En azından o açıkça söylüyor
işte:
“Ben Karşıyaka'da
yaşıyorum başka ilçeden aday olmak istemem. Parti yönetimi bana ‘partinin
başında kal’ derse ben bunu da bir emir olarak görürüm. Ama ben İl
Başkanlığı'ndan ayrılıp Karşıyaka'ya Belediye Başkan adayı olmak istediğimi
Genel Başkanıma söyleyeceğim.”
* * *
Ne var ki, iki
başkan da aynı sokakta buluşmuş sonuçta.
Yazık.
Orası, çıkmaz sokak.
Demokrasi yok orada.
Bilirsiniz, sizleri
sayarım, severim.
Onun için uyarıma
kulak verin.
Şu açıklamalarınız
var ya…
Benzerlerini bir
daha yapmayın.
Sakın.
Demokrasiye inanan
gönülleri dağlayan, acı verici ve tehlikeli sözler söylemeyin.
Asla.
Sizler, birer “emir
kulu” değilsiniz.
* * *
Sizler, demokrasinin
vazgeçilmez unsuru olan siyasi partilerin, İzmir gibi bir şehirde İl Başkanlığı
makamını işgal etmektesiniz.
Herkesin gözü sizde.
Çok kişinin umudu
sizde.
Demokrasinin
erdemini, namusunu korumak, öncelikle ve özellikle sizlerin görevi.
Değil mi?
Bir zamanlar “millet” vardı!
İl yönetim kurulları
sadece 15 kişiydi 12 Eylül’den önce. 1977-1980 arasında beraber çalıştığım
insanlardan biri de (EBSO eski Başkanı ve ALOSBİ Yönetim Kurulu Başkanı Atıl
Akkan’ın babası) Şükrü Akkan’dı.
1961-73 yılları
arasında üç dönem İzmir Milletvekilliği yapmış, nur içinde yatsın, dünya
tatlısı bir adamdı.
Adaylık muhabbetti
açıldığında “Ben istemiyorum ama ya millet isterse” derdi.
O zamanlar adres,
milletti.
Ne deniyor bugün, ne
diyor adaylığa niyetli olanlar?
“Genel başkan”
isterse, “lider” isterse, “genel merkez” isterse…
Hatta “isterse” bile
değil, emrederse…
Offf.
Nereden nereye?
Eskiden “millet”
vardı sadece.
Ya şimdi, “millet”
nerede?
Ve söyleyin…
Demokrasi olur mu,
milletin olmadığı yerde?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder