Kıssadan hisse…
Diyanet İşleri
Başkanlığı’na sormuşlar:
“Eti yenilip
yenilemeyen hayvanların tespiti neye dayanılarak yapılmıştır?”
Başkanlık fetvayı
vermiş:
“İslam, insanı maddi
ve manevi her türlü zarardan korumak için bir takım kurallar koymuş ve insana
zarar verebilecek pis ve kötü olan her şeyi yasaklamış; temiz, güzel ve faydalı
olanı da helal kılmıştır. Kur’an ve sünnette etleri yenebilecek hayvanlarla
ilgili bir liste verme yönüne gidilmemiş, sadece belli ilke ve ölçüler
konulmakla yetinilmiştir. Ayrıca sağlığa zararlı maddelerin tüketilmemesi
İslam’ın genel ilkelerindendir.”
Kural genel olunca, “Alo
Fetva” hattına başka sorular gelmiş.
* * *
At eti yenir mi?
Cevap:
“Hanefi mezhebinde
Ebu Hanife’den rivayet edilip tercih edilen görüş ile Malikilerden gelen bir
görüşe göre, at etinin yenilmesi tenzihen (helale yakın) mekruhtur.”
Ya porsuk eti?
“Bu hayvanlar
yırtıcı ve etçil hayvanlar kapsamında olduklarından dolayı, bunların etinin
yenmesi caiz değildir.”
Bir başkası kanguru
etinin yenip, yenmeyeceğini merak etmiş:
“Otla beslenen ve
temiz şeyler yiyen, ceylan, geyik, antilop gibi av hayvanları sınıfına giren
kanguru etinin yenmesi helaldir.”
Bütün bunlardan iki
kesin sonuç çıkıyor.
Eti yenebilecek
hayvanlar, yırtıcı-vahşi ve etçil olmayacak.
Gerisi ya helâl…
Ya da en azından
helâle yakın, yani mekruh.
* * *
Bir de Suriye’ye
bakalım.
Oradaki din adamları
da bir fetva yayınlamış geçenlerde.
Özellikle şiddetin
hüküm sürdüğü bölgelerde, insanların hayatta kalabilmek için eşek, kedi ve
köpek eti yiyebileceğini bildirmişler.
Açlık, böyle bir şey
işte.
Yokluk, böyle bir
şey işte.
Çaresizlik, böyle
bir şey işte.
Ve beterin beteri
var.
Bir uçak düştü dağın
tepesine. Yolcuların kimi öldü, kimi kurtuldu. Zaman geçti. Koltukların
derisini bile yedi insanlar. Sonra yenecek hiçbir şey kalmadı.
Böyle bir durumda insan
“insan eti” yer mi?
Yer.
Yemişler.
* * *
Kıssadan hisse…
İnsanları itip,
kakıp köşeye sıkıştıranlar; işinden gücünden edip, çaresiz bırakanlar…
Yapmayın.
Zira umudu,
seçenekleri tükenen insan her şeyi yapar!
Damarlar tıkalı
Tutuklu
milletvekilleri için hazırlanan raporu açıklarken, CHP Milletvekili Veli
Ağbaba’nın şu sözü, çok önemli:
“Meclis’in 7 damarı
tıkalı.”
Çünkü 7 milletvekili
tutuklu halen.
Nurettin Demir’in,
tutuklu milletvekillerinin durumunu anlatırken kullandığı sözler ise dehşet
verici:
“Banyo için yeterli
miktarda su verilmiyor. Sıcak su sıkıntısıyla birlikte hijyen ciddi bir
problem. Kışın ısınma, yazın serinleme sorunu mevcut. Yılda bir kez her
tutukluya verilmesi gereken nevresim bile parayla satılıyor. Yazılan mektuplar
emniyette aylarca, yıllarca bekletiliyor. Her türlü demokratik eylem ve tepki
keyfi disiplin cezalarıyla sonuçlanıyor ve sürekli soruşturma açılıyor. Revire
çıkmak üzere verdikleri dilekçeler ya kayboluyor ya da haftalar sonra
cevaplanıyor. Karavana usulü gelen yemeklerin içinden neler çıkmıyor neler.
Çivi, tırtıl, sinek, kıl, saç ve buna benzer daha neler neler.”
Ertesi gün 33
gazetenin birinci sayfasına baktım.
Sadece birinde
(Cumhuriyet) haber hakkıyla değerlendirilmişti.
Bu durumda “Acaba
medyanın kaç damarı tıkalı?” diye de, sormak mı gerekli?
ODTÜ böyle bir yer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder