24 Mayıs 2013 Cuma

İzmir-Diyarbakır köprüsü / Feyzi Hepşenkal / 24 Mayıs 2013

İzmir-Diyarbakır köprüsü

                                         
Tepede güneş, sıcaklık 30 dereceden fazla.
Olsun.
Neticede İzmirliyiz.
Sıcağa da, güneşe de talimliyiz.
Ceket omzumda, yürüyorum Diyarbakır kaldırımlarında.
Boynumda asılı “İzmir heyeti” yazısını görenler, ilgiyle bakıyor.
Duruyorum.
Soruyorum insanlara:
“İzmir’e gittiniz mi?”
Çünkü merak ediyorum.
Acaba dün “Birbirimize dokundukça, birbirimizi hissettikçe ülkemiz cennet bahçesi olacak. Diyarbakır ve İzmir arasında kurulan barış köprüsü birlikte yaşamanın göstergesidir” diyen Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in. . .
Veya “Bundan sonra da müşterek heyetlerle karşılıklı ziyaretler gerçekleştireceğiz. İki kent arasında sanattan, ticarete, ekonomiden turizme kadar farklı alanlarda çalışmalar olacak. Birbirimizi destekleyeceğiz. İzmir’de 70 bin Diyarbakır doğumlu vatandaşımız yaşıyor. Birbirimizi tanıyarak dostluğumuzun, kardeşliğimizin daha da sağlamlaşacağına inanıyorum” diyen, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun gerçekten çok samimi şekilde birbirlerini kucaklaması; sokakta nasıl karşılık buluyor?

* * *

Çetele tutmadım ama yirmiden fazla kişiye sordum aynı şeyi:
“İzmir’e gittiniz mi?”
Şaşırdım.
Hepsi “Evet” dedi.
Kimi askerliğini İzmir veya çevresinde yapmak için gitmiş.
Kimi Karşıyaka’daki spor salonunun yapımında çalışmak için gitmiş.
Kimi eş dost ziyareti için, kimi gezmek için gitmiş.
Ama gitmiş.
“Evet” diyenlerin neredeyse yine hepsi, bu kez sormadan, sözlerinin devamını kendiliğinden getirdi:
“İzmir çok güzel.”

* * *

Diyarbakırlı kardeşler, inanın bana.
Diyarbakır da güzel ama asıl sizler çok güzelsiniz.
Öyle olmasanız gülen gözlerle yaklaşmazdınız, benimle sıcacık bir iletişim kurmaktan kaçınırdınız.
İçinizden biri dedi ya:
“İzmir galiba bizim gibi bakmıyor yaşananlara!”
Aramızda gerçekten bir “barış köprüsü” kurulmamış olsaydı, bu serzenişi dahi içtenlikle ifade etme ihtiyacı duymazdınız.

* * *

Ben anlıyorum sizi.
Zamanla herkes daha iyi anlayacak birbirini.
Yeter ki siz, sıkı durun.
Tıpkı Malabadi Köprüsü gibi, bu köprünün de ayaklarını sağlam tutun.
Dinleyin.
Tam da bu satırları yazarken, yan taraftaki salonda yankılanan şu türküye kulak verin:
“Aman ormancı, canım ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı”
Ve söyleyin.
Bundan sonra yaşanacak acıları önlemek için, bir Ege türküsünün Diyarbakır’da söyleniyor olmasından daha anlamlı ne olabilir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder