Acı olan ne?
Üç bakan… Üç oğul…
Evde çelik kasalar… Deste deste paralar… Babalar ile oğullar arasında (geçtiği
iddia edilen) tuhaf konuşmalar.
Ve bir video kaydı.
Hiç kimse bunun aksini
iddia edemez.
Yüzde yüz gerçek!
Kürsüde Recep Tayyip
Erdoğan var.
Adeta falan değil,
resmen haykırıyor:
“Bugüne kadar
evladından hırsızlık öğrenen baba görmedim, duymadım. Hırsızlık babadan evlada
geçer. Evlattan babaya değil. Dolayısıyla yönetimlerde hırsızlık, yukarıdaki
üst yöneticilerden alttaki yöneticilere, oradan da halka yansır.”
Haklı.
Ama haklılığını
kanıtlamadıktan sonra, attığı nutuk neye yarar?
* * *
Daha fenası böyle
bir çaba harcayacağına dair emare yok.
Yine “komplo” diyor.
Yine “tuzak” diyor.
Yine “çete” diyor.
Laf bunlar.
Çünkü iktidar ile
cemaat arasındaki kavga beni hiç ilgilendirmiyor.
Mesele de, soru da
şu:
"Hırsızlık,
yolsuzluk yapıldı mı?"
Tuhaf olan, söylenen
şeylerin hiçbiri bu soruya cevap değil!
* * *
Fakat hem Başbakan,
hem yardımcısı, hem de medyadaki uzantıları kararlı.
Onların derdi başka.
Resmen “rüşvet ve
yolsuzluk skandalını” ortaya çıkaranların peşine düşeceklerini ilan ediyorlar.
Neymiş…
Büyük operasyon!
Nitekim hemen
başladı.
Hızla İstanbul,
Ankara ve İzmir olmak üzere çok yerde “sakıncalı görülen polis müdürleri” beşer
onar görevden alındı.
İlk aşamada şunu
yazmıştım Twitter’a:
“Biraz daha
zorlasalar ‘Hükümeti devirmeye teşebbüs’ deyip, işi Ergenekon'a
bağlayacaklar...”
Ateş bacayı sarınca,
söze devam ettim:
“Bugün yarı şaka
yazdığım bir konu, sanırım ciddiye binecek ve yeni bir ‘Hükümeti devirmeye
teşebbüs’ davası açılıp, o çuvalın içine bürokratlardan dernek- vakıf
başkanlarına, iş adamlarından gazetecilere kadar çok kişi konacak.”
* * *
Bu arada Twitter ile
Facebook’da yine ve yeni bir dünya rekoru kırıyoruz.
Hele Halk Bankası
Genel Müdürü’nün evinde bulunan ayakkabı kutuları, her yeri yıktı, geçti.
Şaka şamata gırla
gidiyor.
Onlara geçmeden,
canımı acıtan şu iki mesajı okuyun lütfen:
“Gezi'de çocuklar
öldüğünde bir tek polise dokunmadılar. Ama kendi çocuklarına dokunulduklarında
polisi darmadağın ettiler.”
“Bir bakanın oğlunun
gözaltına alındığını basından öğrenmesi, bir ananın oğlunun dövülerek
öldürüldüğünü öğrenmesinden daha acıklı değildir.”
Söyleyin…
Yalan mı?
Ah Ayten ah!
Yeni Asır’da
birlikte çalıştığımız ve epeydir Ankara’da yaşayan sevgili arkadaşım Mustafa
Abadan, bir hınzırlık yapmış:
“Şimdi Halk
Bankası'ndan geliyorum... Elimde ayakkabı kutusuyla içeriye girdim, inanın
müdüre hanım dahil herkes yerlere yıkıldı gülmekten... Hele bir hamile
hanımcağız vardı ona işte üzüldüm, altına kaçırdı gülmekten. Sonra alkışlar
eşliğinde Halk Bankası'ndan ayrıldım...”
Benzer tepkiler
hızla yayılıyor elbette.
Dün sabah önce,
Karşıyaka’daki banka şubesi önüne bırakılan ayakkabı kutularının fotoğrafı
paylaşıldı örnekse!
Haliyle merak ettim
ben de:
- 4,5 milyon dolar
kaç ayakkabı kutusu eder?
Ha. Bir de Bülent
Arınç’ın konuşmasındaki şu söz müthiş gürültü kopardı:
“Beş kere beş 25
elde var Ayten.”
Yanılmıştı Bülent
Arınç.
Ümit Yaşar'ın
“Milyon Kere Ayten” şiirindeki cümlenin doğrusu “İki kere iki dört elde var Ayten”
olacaktı ve ben o şiiri bugün Radyo Pause’daki “Konuşmanın Tam Zamanı”
programında okuyup, Bülent Arınç'ın kulağını çınlatacağım!
Tek karelik halkın kutusu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder