Bir ihtimal, 200 bin oy!
Binali Yıldırım’la
henüz “merhabam” dahi yok.
Yani kulağıma herhangi
bir şey fısıldamadı ama yine de çok iyi biliyorum ki, belediye başkanlığına
aday olmaya niyeti yoktu.
Hem de…
HİÇ.
Öyle ya, neden
olsun?
Hesap var.
Kitap var.
AKP iktidarı
kurulduğundan beri koltuğu değişmeyen tek kişi olan, diğer bakanlıkların
yatırım harcamasını tek başına üçe-beşe, ona-yirmiye katlayan biri; ne yapsın, belediye
başkan adaylığını?
Hani İstanbul olsa,
tamam da…
İzmir adaylığı tam
bir macera!
Dolayısıyla bu
muhabbet açıldığı günden itibaren, Binali Yıldırım’ın İzmir’e gelip, belediye
başkanlığına aday olma ihtimaline “olmaz” dedim inatla.
* * *
Bir ay kadar önce “ferasetini
defalarca kanıtlamış” bir dost aradı.
Tesadüfen fakat çok
sağlam bir kaynaktan öğrendiğini “kesin bilgi” koduyla aktardı:
“Başbakan emir
vermiş, Binali Yıldırım aday oluyor.”
İnadım anında sona
erdi ve hemen o günkü yazıyı değiştirip, Yıldırım’ın adaylığını kendi payıma
ilan ettim.
Zira yine bilirim…
Emir, demiri keser.
Hele ki söz Recep
Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkmışsa, “uçurumdan atla” dese atlayacaksın, başka
çare yok!
* * *
Kabul edelim,
belediye başkan adaylığı Binali Yıldırım’ın şahsı için ne kadar yanlışsa,
partisi açısından ise en az o kadar doğru bir hamle.
Bakın şimdi.
Şu an için İzmir’de
2 milyon 900 bin kayıtlı seçmen bulunuyor. Seçmen listeleri askıya çıkarken,
sayı 3 milyonu geçer.
30 Mart’ta seçime
katılma oranı, sanırım yüzde 90 olur.
Geçerli oy sayısı
ise 2 milyon 650 bini bulur.
Ahmet, Mehmet veya
Taha yerine, seçime Binali Yıldırım ile girilmesi “siz deyin 5 puan, başkası
desin 10 puan, hadi ortasını bulup 7,5 puan diyelim” AKP’nin oyunu arttırabilir.
* * *
Ne demek bu?
Yuvarlak hesap, 200
bin oy; demek.
O ne demek?
Artvin’de,
Bilecik’te, Bingöl’de, Bitlis’te, Burdur’da, Çankırı’da, Erzican’da veya
Kars’ta kayıtlı olan seçmenlerinin tamamından fazlasının oyunu almak; demek.
Derseniz ki:
Binali Yıldırım böyle
bir fark yaratabilir mi ve bu fark AKP’nin İzmir’de seçimi kazanmasına yeter
mi?
Ben de derim ki:
Acele etmeyin, daha
yazacak ve konuşacak çok şey var!
Bir mucize olsa…
Bir mucize olsa da,
gerçekten suçu, günahı olmadan zindanda yatan kim varsa, özgür kalsa...
Ve aynı anda tersi de olsa, demir kapılar, işledikleri suçlardan kaçak yaşayanların üzerine kapansa...
Acaba nasıl bir manzara çıkardı karşımıza?
Ve aynı anda tersi de olsa, demir kapılar, işledikleri suçlardan kaçak yaşayanların üzerine kapansa...
Acaba nasıl bir manzara çıkardı karşımıza?
Mustafa Balbay’ın
özgürlüğüne kavuştuğu anı ve sonrasında yaşanan duygu yüklü sahneleri izlerken
bunları düşündüm.
Kafalar karışık
çünkü.
Kurumlara duyulan
güven yerlerde sürünüyor.
Bakıyorum televizyonlara,
toplaşmış koca koca adamlar, falanca davadaki, filanca belgeyi tartışıyor
saatler boyu.
Her kafadan bir ses
çıkıyor.
Ama işin içinden
çıkılamıyor!
Güya meseleye
açıklık getirecekler, düştükleri köy kuyuda çırpındıkça batıyorlar.
Onun bir mucizeye
ihtiyacımız var sahiden.
Kim suçlu?
Kim masum?
Cevap arıyoruz…
Hapishaneler mi
memleket, memleket mi hapishane?
Allah ayırmasın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder