6 Aralık 2013 Cuma

Sus payı / Feyzi Hepşenkal / Milliyet Ege / 6 Aralık 2013


Sus payı

Bir 09.09.09 günüydü.
“Ağrıyan başlarını, yanan göğüslerini dinlendirmek için yalnız altı saat süreleri vardı; gülmek ve konuşmak için değil! Kim  bilir ertesi sabah bu hasta, yorgun gözler ne kadar güç açılır, her kemiği ayrı sızlayan bu zavallı vücutlar, fabrikanın düdüğüne ne zorlukla uyardı? ”
İşte o 09.09.09 günü bu satırları okuyanlar, memleketin bin bir halinden birine daha, yürekleri sızlayarak tanık oldular.
Fabrikalarda çalışan kadın işçilerin çilesi, hikâyenin kahramanı Fotika’nın şahsında anlatılıyordu. 

* * *

Fotika’ya aşık ustabaşı Hasip Efendi, sevgilisi ölünce dikilmişti patronun karşısına.
Çalışma koşulları kötüydü, insanlar hasta oluyor ve ölüyordu.
Hepsini haykırarak anlattı birer birer.
Patronu “Kader” dedi.
“Olur böyle şeyler” dedi.
“Sen işine bak” dedi.
Ve Hasip Efendi’yi ücretine yüklü bir zam yaparak gönderdi.
Hasip Efendi susmuştu!

*  *  *

Refik Halit Karay’ın 9 Eylül 1909 tarihli İkdam Gazetesi’nde yayınlanan bu öyküsü, “Hakk-ı Sükût” adını taşıyordu.
Yani:
Sus Payı...
Fabrikalarımızın çoğu,  100 yıl öncesi gibi değil elbet.
Artık çok modern.
İş güvenliğine önem veriliyor.
Çalışma koşullarına özen gösteriliyor.
Yine de kimi işyerlerinde, insan sağlığı ve hatta yaşamı hiçe sayılıyor hâlâ.
Maden ocakları...
Tersaneler...
“Merdiven altı” diye tanımlanan kaçak iş yerleri.
Ne acı ki, oraları birer ölüm kapanı olmaya devam ediyor.

* * *

Ama 100 yıldan beri hiç değişmeyen bir şey var:
Hakk-ı Sükût.
Yani:
Sus Payı...
Bazısı Hasip Efendi gibi, zaten gözden uzak köşelerde olup bitene gözlerini kapayıp, aldığı sus payı ile kıymetlenen vazifesini yapıyor!
Bazısı da, herkesin gözü önünde yaşanan bin bir kepazeliği utanç veren bir “suskunlukla” izliyor.
Kim bilir, aldığı hangi “pay” karşılığında!
(Bu yazıyı 9 Eylül 2009’da yazmışım bir yerlerde. Geçen gün elime geçince gördüm ki, aradan 100+4 değil, 100+50 yıl da geçse, işin özündeki kederli kader hiç değişmeyecek!)


O ilanın hikayesi

Bazı gazetelerde “tam sayfa” bir ilan yayınlandı.
Ve o ilanın hikayesini, yayınlanmadan önce “yine” Mehmet Baransu Twitter’da yazdı:
“MGK'da imzası olan Erdoğan, şimdi de talimatla (emir de diyebilirsiniz) pek çok STK, vakıf, cemaat ve derneğe başka türlü imza dayatıyor.
İlk okuyuşta Yalçın Akdoğan tarafından kaleme alındığı hemen anlaşılan bir metin hazırlanmış. Erdoğan'ın has adamlarından Hasan Doğan, Mustafa Varank, bir sürü vakıf, dernek, cemaatle temasa geçip, bu metnin altına amblemlerini konması için ikna etmiş. Erdoğan'ın ismi ve gücü kullanılarak, kimine gönül koyarak, kimi itilerek, kimi zorlanarak bu metnin altına amblemleri koydurulmuş.
Bu metin gazetelerde tam sayfa ilan olarak yayımlanacak. Ve Turkuaz medyaya çalışan bir ajans üzerinden de finansmanı sağlanacak.
Milli İrade Platformu diye de bir de platform icat edilmiş bu iş için. Tamamen Erdoğan'ın masasında pişirilen, zorlanan ve
Varank-Doğan ikilisi üzerinden realize edilen bir metin. Böyle ilan komikliklerine, muhafazakar kesimin üzerinde hükümet baskısı kurarak imzacı pozisyonuna düşürmeye hiç gerek yok. İçten bir pişmanlık ve samimi bir özür yeterdi sevgili Hükümet.”



Tek karelik av ile avcı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder