En hakiki milli
içki: Ayrak!
İddia
ediyorum, bizim milli içkimiz; rakı da değildir, ayran da.
“En
hakiki” milli içkiyi elde etmek için, ikisini karıştırmak gerekir aslında.
Eskiden
de öyleydi, şimdi de.
Ayranın
içine rakıyı boca eder, afiyetle içersin.
Ve hem
zevahiri kurtarır, hem de “iki defa milli” olursun her yudumda!
Oh.
Keyfe
bak.
Ağzında
anasonun enfes tadı. . .
Burnun
altında, ayrandan badem bıyık!
* * *
Gerçi “milli
içki” denince, önce rakı veya ayran gelmez akıllara.
Herkes
bilir.
Türklerin
“milli içkisi” kımızdır.
Nitekim
Sayın Başbakan’ın “has danışmanı” Ömer Çelik’in makamda oturduğu Kültür ve
Turizm Bakanlığı’nın internet sitesinde de bu durum vurgulanır.
Örnekse.
.
“Oğuz
Kağan Destanı” şöyle anlatılır:
“Oğuz ormanda ava
çıktığı günlerden birinde göl ortasında bir ağaç gördü. Ağacın kovuğunda gözü
gökten daha gök, saçı ırmak gibi dalgalı, inci gibi dişli bir kız oturuyordu.
Yeryüzü halkı bu kızın güzelliğini görse dayanamaz ölüyoruz derlerdi. Oğuz bu
kıza aşık oldu ve onunla evlendi. Günlerden gecelerden sonra Oğuz’un bu kızdan
da üç oğlu oldu. Bu çocuklara Gök, Dağ ve Deniz isimlerini koydular.
Oğuz Kağan büyük bir
toy(şenlik) verdi. Kırk masa ve kırk sıra yaptırdı. Çeşit çeşit yemekler,
şaraplar, tatlılar, kımızlar yediler ve içtiler.”
Ne var ki. . .
“Kımız” fazla “Türk”
bir içki.
Ve terkibinde az
miktarda olsa da, alkol var.
Yani.
“İki defa sakıncalı”
sayılır, bu devirde vaziyeti!
* * *
Kımızdan vazgeçtik
hadi.
Ya şerbet?
O da Osmanlı’nın,
“milli” içkisi.
Denir ki:
“Kanuni
Sultan Süleyman sıcak bir yaz günü Yeniçeri ortalarını ziyaret ve teftiş
ederken, susamış. Ona bir kap içinde soğuk şerbet ikram etmişler. Kanuni de,
şerbeti içtikten sonra o tası altınla doldurup geri göndermiş. Ondan sonra her
yıl Padişah’a Yeniçeri ortalarından bir şerbet dolu tas gönderilmesi ve
bunların altınla doldurulup, iade edilmesi gelenek haline gelmiş.”
Şerbetin
çeşidi de bol.
Gül
şerbeti, koruk şerbeti, meyankökü şerbeti, böğürtlen şerbeti, naneli limon
şerbeti, ayva şerbeti, portakal şerbeti, şeftali şerbeti, ballı kavun şerbeti,
narlı vişne şerbeti, demirhindi şerbeti, frenk üzümü şerbeti, hardaliye şerbeti,
mürver şerbeti. . .
Dahası, doğumdan
40 gün sonra yapılan “lohusa şerbeti” ile ölümden 40 gün sonra yapılan “mevlüt
şerbetine” ne demeli; “dini içki” mi?
Tuzağa düştük
yine
Gördünüz
değil mi, konunun “dayanılmaz çekiciliğine” kapılıp, ben de kalem oynattım;
Sayın Başbakan’ın beklentisi doğrultusunda.
Kabul
edelim.
Başbakan
bu işi iyi biliyor.
Biliyor
ki, memleketteki “kahir ekseriyet” ağzına zinhar içki koymuyor.
Hal
böyle olunca da, konuyu her açtığında birkaç puanı hanesine yazdırıyor!
Hele
muhabbet tatlı olunca, kalem erbabı “akıl tutulması” yaşıyor anında.
Gündem
değişiyor.
Can
sıkıcı meseleler öteleniyor.
Ve
eminim Başbakan kıs kıs gülüp, büyük bir keyifle izliyor yaşanan temaşayı.
Teşbihte
hata olmaz.
Bir
bakıma onun da yaptığı, “ayrana rakı katmak” işte!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder