30 Nisan 2013 Salı

En hakiki milli içki: Ayrak! / Feyzi Hepşenkal / 30 Nisan 2013



En hakiki milli içki: Ayrak!

İddia ediyorum, bizim milli içkimiz; rakı da değildir, ayran da.
“En hakiki” milli içkiyi elde etmek için, ikisini karıştırmak gerekir aslında.
Eskiden de öyleydi, şimdi de.
Ayranın içine rakıyı boca eder, afiyetle içersin.
Ve hem zevahiri kurtarır, hem de “iki defa milli” olursun her yudumda!
Oh.
Keyfe bak.
Ağzında anasonun enfes tadı. . .
Burnun altında, ayrandan badem bıyık!

* * *

Gerçi “milli içki” denince, önce rakı veya ayran gelmez akıllara.
Herkes bilir.
Türklerin “milli içkisi” kımızdır.
Nitekim Sayın Başbakan’ın “has danışmanı” Ömer Çelik’in makamda oturduğu Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın internet sitesinde de bu durum vurgulanır.
Örnekse. .
“Oğuz Kağan Destanı” şöyle anlatılır:
“Oğuz ormanda ava çıktığı günlerden birinde göl ortasında bir ağaç gördü. Ağacın kovuğunda gözü gökten daha gök, saçı ırmak gibi dalgalı, inci gibi dişli bir kız oturuyordu. Yeryüzü halkı bu kızın güzelliğini görse dayanamaz ölüyoruz derlerdi. Oğuz bu kıza aşık oldu ve onunla evlendi. Günlerden gecelerden sonra Oğuz’un bu kızdan da üç oğlu oldu. Bu çocuklara Gök, Dağ ve Deniz isimlerini koydular.
Oğuz Kağan büyük bir toy(şenlik) verdi. Kırk masa ve kırk sıra yaptırdı. Çeşit çeşit yemekler, şaraplar, tatlılar, kımızlar yediler ve içtiler.”
Ne var ki. . .
“Kımız” fazla “Türk” bir içki.
Ve terkibinde az miktarda olsa da, alkol var.
Yani.
“İki defa sakıncalı” sayılır, bu devirde vaziyeti!

* * *

Kımızdan vazgeçtik hadi.
Ya şerbet?
O da Osmanlı’nın, “milli” içkisi.
Denir ki:
“Kanuni Sultan Süleyman sıcak bir yaz günü Yeniçeri ortalarını ziyaret ve teftiş ederken, susamış. Ona bir kap içinde soğuk şerbet ikram etmişler. Kanuni de, şerbeti içtikten sonra o tası altınla doldurup geri göndermiş. Ondan sonra her yıl Padişah’a Yeniçeri ortalarından bir şerbet dolu tas gönderilmesi ve bunların altınla doldurulup, iade edilmesi gelenek haline gelmiş.”
Şerbetin çeşidi de bol.
Gül şerbeti, koruk şerbeti, meyankökü şerbeti, böğürtlen şerbeti, naneli limon şerbeti, ayva şerbeti, portakal şerbeti, şeftali şerbeti, ballı kavun şerbeti, narlı vişne şerbeti, demirhindi şerbeti, frenk üzümü şerbeti, hardaliye şerbeti, mürver şerbeti. . .
Dahası, doğumdan 40 gün sonra yapılan “lohusa şerbeti” ile ölümden 40 gün sonra yapılan “mevlüt şerbetine” ne demeli; “dini içki” mi?


Tuzağa düştük yine

Gördünüz değil mi, konunun “dayanılmaz çekiciliğine” kapılıp, ben de kalem oynattım; Sayın Başbakan’ın beklentisi doğrultusunda.
Kabul edelim.
Başbakan bu işi iyi biliyor.
Biliyor ki, memleketteki “kahir ekseriyet” ağzına zinhar içki koymuyor.
Hal böyle olunca da, konuyu her açtığında birkaç puanı hanesine yazdırıyor!
Hele muhabbet tatlı olunca, kalem erbabı “akıl tutulması” yaşıyor anında.
Gündem değişiyor.
Can sıkıcı meseleler öteleniyor.
Ve eminim Başbakan kıs kıs gülüp, büyük bir keyifle izliyor yaşanan temaşayı.
Teşbihte hata olmaz.
Bir bakıma onun da yaptığı, “ayrana rakı katmak” işte!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder