8 Eylül 2013 Pazar

“Üçüncü yol” mümkün / Feyzi Hepşenkal / Milliyet Ege / 8 Eylül 2013


“Üçüncü yol” mümkün

“On yıllardan beri diktatörlüğün baskıları altında yaşayan Suriye halkının, özgürlük ve adalet talebi ile başlattığı barışçıl gösteriler sabote edilerek, ülke kısa sürede kanlı hesaplaşmalar ve vekâleten savaşların arenası haline getirilmiştir.”
“Suriye’de iki yılı aşkın bir süreden beri devam eden acımasız iç savaş, 100 bin insanın hayatını kaybetmesine, milyonların mülteci durumuna düşmesine neden olmuştur.”
“Şimdi de sorunun dışarıdan yapılacak bir askeri operasyonla çözüleceği iddiası ile karşı karşıyayız. Bu iddia inandırıcılıktan yoksundur; muhtemel bir müdahale masumların ölmesini durdurmayacak, aksine bölgedeki yangını büyütecek, kaosu daha da derinleştirecektir.”
“Silahlı müdahalenin ve işgalin çözüm olmadığını bir milyona yakın insanın öldüğü Irak’ta bütün çıplaklığı ile gördük. Henüz kim tarafından gerçekleştirildiği bile kesin olarak ortaya çıkarılamamış olan kimyasal silah kullanılması gerekçe gösterilerek, dışarıdan yapılacak silahlı bir müdahalenin Suriye’de de benzer sonuçları doğuracağı açıktır.”

* * *

“İki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Suriye’deki ateşi daha büyük ateşler söndüremez. Esad rejiminin belini bükecek sınırlı bir müdahale de, Esad’ı devirecek bir işgal de çözüm değildir.”
“İhtiyaç duyulan, derhal ateşkes ve barış görüşmelerinin başlamasıdır.  Daha fazla zaman ve kan kaybetmeden, tüm tarafların katılımı ile demokratik bir seçim ortamının hazırlanmasına odaklanılmalıdır.”
“Barışa öncülük etmesi gerekenler bölge ülkeleridir. Çatışmayı desteklemek, dışarıdan yapılacak müdahalelere ortam hazırlayan girişimlere ümit bağlamak yerine, Suriye halkının kendi geleceğine yönelik kararı kendilerinin vermesine saygı duymak ve bunun zeminini oluşturmak için gayret göstermek gerekir.”
“Başta Türkiye ve İran olmak üzere tüm bölge ülkeleri dış politika yönelimlerini gözden geçirmek durumundadır. Derhal barış masası kurulmalı ve tüm taraflar, çözüm üretmeden kalkmamacasına bu masaya oturmalıdır.”

* * *

“Ne yazık ki Türkiye kamuoyu keskin bir kutuplaşma içindedir. Her konuda olduğu gibi Suriye’de yaşanan trajedi ile ilgili de iki kanlı yol önümüze konmaktadır.”
“Hayır. Diktatörlüğü de, diktatörün yaptığı katliamları da reddediyoruz. Aynı şekilde Suriye’nin bombalanmasını, işgal edilmesini de asla kabul etmiyor, çözüm olarak görmüyoruz.”
“Bir üçüncü yol mümkündür. Bu yol, düşmanlık değil kardeşlik, savaş değil barış, diktatörlük değil demokrasi yoludur.”

* * *

Bu satırları ben yazmadım.
Fakat altına imzamı attım.
Tıpkı çağrıyı yapan Cihan Aktaş, Mehmet Bekaroğlu, Ali Bulaç, Gencay Gürsoy, Jülide Kural, Ömer Laçiner, Nuray Mert, Sırrı Süreyya Önder, Şebnem Sönmez, Nur Sürer,  Altan Tan ve diğerleri gibi.
Yani.
Yeri geldiğinde uzlaşmak, aklın yolunda buluşmak hiç de zor değil.

Hiç yoktan iyi

Müjdat Ünsalan, 1 Aralık 1986 tarihinde yayınlanmış yazımı getirdi.
Vay be.
3 sene sonra 30 yıl olacak.
Yazıda kendisiyle ilgili bir bölüm de var haliyle ki, saklamış bugüne kadar.
Ayrıntıya girmeden özetlemem gerekirse, yine “parti içi demokrasi” mesele.
Ne garip ve de acı. O günden bugüne ileri gideceğine CHP ile Türkiye, film geri sarmış.
Çünkü 30 yıl önce kör topal da olsa parti içi demokrasi işler, önseçim falan yapılırdı.
Sandıktan çıkan sonuca da herkes razı olur, saygı duyardı.
Geçen gün yazdım ya, aday adaylarının yarısı “önseçim yoksa biz adaylıktan çekiliriz” dese, işi rengi değişir.
Müjdat Ünsalan ise şunu söylüyor en azından:
“Önseçimi bilmem ama eğilim yoklaması mutlaka yapılmalı. Ve ben bu yoklamadan birinci çıkmazsam, aday adaylığı geri çekerim.”
Ne demek bu? Şu demek?
Eğilim veya temayül yoklaması denen şeyin resmen bir değeri yok. Parti isterse –tıpkı AKP’nin yaptığı gibi- yoklamada sonuncu çıkanı aday gösterebilir.
Yani Ünsalan’ın tavrı, önemsenmelidir.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder