“Üçüncü yol” mümkün
“On yıllardan beri
diktatörlüğün baskıları altında yaşayan Suriye halkının, özgürlük ve adalet
talebi ile başlattığı barışçıl gösteriler sabote edilerek, ülke kısa sürede
kanlı hesaplaşmalar ve vekâleten savaşların arenası haline getirilmiştir.”
“Suriye’de iki yılı
aşkın bir süreden beri devam eden acımasız iç savaş, 100 bin insanın hayatını
kaybetmesine, milyonların mülteci durumuna düşmesine neden olmuştur.”
“Şimdi de sorunun
dışarıdan yapılacak bir askeri operasyonla çözüleceği iddiası ile karşı
karşıyayız. Bu iddia inandırıcılıktan yoksundur; muhtemel bir müdahale
masumların ölmesini durdurmayacak, aksine bölgedeki yangını büyütecek, kaosu
daha da derinleştirecektir.”
“Silahlı müdahalenin
ve işgalin çözüm olmadığını bir milyona yakın insanın öldüğü Irak’ta bütün
çıplaklığı ile gördük. Henüz kim tarafından gerçekleştirildiği bile kesin
olarak ortaya çıkarılamamış olan kimyasal silah kullanılması gerekçe
gösterilerek, dışarıdan yapılacak silahlı bir müdahalenin Suriye’de de benzer
sonuçları doğuracağı açıktır.”
* * *
“İki yanlıştan bir
doğru çıkmaz. Suriye’deki ateşi daha büyük ateşler söndüremez. Esad rejiminin
belini bükecek sınırlı bir müdahale de, Esad’ı devirecek bir işgal de çözüm
değildir.”
“İhtiyaç duyulan,
derhal ateşkes ve barış görüşmelerinin başlamasıdır. Daha fazla
zaman ve kan kaybetmeden, tüm tarafların katılımı ile demokratik bir seçim
ortamının hazırlanmasına odaklanılmalıdır.”
“Barışa öncülük
etmesi gerekenler bölge ülkeleridir. Çatışmayı desteklemek, dışarıdan yapılacak
müdahalelere ortam hazırlayan girişimlere ümit bağlamak yerine, Suriye halkının
kendi geleceğine yönelik kararı kendilerinin vermesine saygı duymak ve bunun
zeminini oluşturmak için gayret göstermek gerekir.”
“Başta Türkiye ve
İran olmak üzere tüm bölge ülkeleri dış politika yönelimlerini gözden geçirmek
durumundadır. Derhal barış masası kurulmalı ve tüm taraflar, çözüm üretmeden
kalkmamacasına bu masaya oturmalıdır.”
* * *
“Ne yazık ki Türkiye
kamuoyu keskin bir kutuplaşma içindedir. Her konuda olduğu gibi Suriye’de
yaşanan trajedi ile ilgili de iki kanlı yol önümüze konmaktadır.”
“Hayır. Diktatörlüğü
de, diktatörün yaptığı katliamları da reddediyoruz. Aynı şekilde Suriye’nin
bombalanmasını, işgal edilmesini de asla kabul etmiyor, çözüm olarak görmüyoruz.”
“Bir üçüncü yol
mümkündür. Bu yol, düşmanlık değil kardeşlik, savaş değil barış, diktatörlük
değil demokrasi yoludur.”
* * *
Bu satırları ben
yazmadım.
Fakat altına imzamı
attım.
Tıpkı çağrıyı yapan
Cihan Aktaş, Mehmet Bekaroğlu, Ali
Bulaç, Gencay Gürsoy, Jülide Kural, Ömer
Laçiner, Nuray Mert, Sırrı Süreyya Önder, Şebnem
Sönmez, Nur Sürer, Altan
Tan ve diğerleri gibi.
Yani.
Yeri geldiğinde
uzlaşmak, aklın yolunda buluşmak hiç de
zor değil.
Hiç
yoktan iyi
Müjdat Ünsalan, 1 Aralık 1986 tarihinde yayınlanmış
yazımı getirdi.
Vay be.
3 sene sonra 30 yıl olacak.
Yazıda kendisiyle ilgili bir bölüm de var haliyle
ki, saklamış bugüne kadar.
Ayrıntıya girmeden özetlemem gerekirse, yine “parti
içi demokrasi” mesele.
Ne garip ve de acı. O günden bugüne ileri
gideceğine CHP ile Türkiye, film geri sarmış.
Çünkü 30 yıl önce kör topal da olsa parti içi
demokrasi işler, önseçim falan yapılırdı.
Sandıktan çıkan sonuca da herkes razı olur, saygı
duyardı.
Geçen gün yazdım ya, aday adaylarının yarısı
“önseçim yoksa biz adaylıktan çekiliriz” dese, işi rengi değişir.
Müjdat Ünsalan ise şunu söylüyor en azından:
“Önseçimi bilmem ama eğilim yoklaması mutlaka
yapılmalı. Ve ben bu yoklamadan birinci çıkmazsam, aday adaylığı geri çekerim.”
Ne demek bu? Şu demek?
Eğilim veya temayül yoklaması denen şeyin resmen
bir değeri yok. Parti isterse –tıpkı AKP’nin yaptığı gibi- yoklamada sonuncu
çıkanı aday gösterebilir.
Yani Ünsalan’ın tavrı, önemsenmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder